Trump, Netanyahu’yu kurtarmak için İran’a saldırdı

Netanyahu'nun Trump’a “Bana hemen yardıma koşmazsan, İran’ın savaşı kazandığı gibi bir görüntü ortaya çıkabilir, bu ikimizi de zor durumda bırakabilir” demiş olma ihtimalini yabana atmayın.

ABD Başkanı Trump’ın partisi Cumhuriyetçiler birbirinden tamamen zıt iki kanattan oluşuyor. Bunlardan geleneksel olan, partinin müesses nizamını temsil eden kanat İsrail’e koşulsuz destek verilmesini savunurken, Trump’ın asıl destekçilerini oluşturan MAGA denilen kanat ise ABD’nin Ortadoğu’da yeni bir savaşa girmesine kesinlikle karşı çıkıyor. (MAGA, Trump’ın “Make America Great Again” – “Amerika’yı Yeniden Büyük Yap” şeklindeki seçim sloganının kısaltması. Artık sadık destekçilerini tanımlamak için de kullanılıyor.)

Trump perşembe günü MAGA’nın ünlü kanaat önderlerinden Steve Bannon’la öğlen yemek yedikten sonra İran’a müzakerelere süre tanımak için iki hafta süre verdiğini duyurdu. Fakat dün İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kendisini araması üzerine ise İran’a ne zaman, nereyi vuracaklarını önceden haber vermeyi de ihmal etmeden bugün nükleer tesislerine kısıtlı bir hava bombardımanı yaptırdı.

Netanyahu’nun o görüşmede Trump’a iki haftanın kendileri için uzun olduğunu söylediği basına yansıdı. Ben bunu İsrail’in iki hafta daha İran’ın füze ve drone saldırılarına dayanamayacağı şeklinde okudum. Çünkü yine İsrail basınında yer alan haberlerden, İsrail’in İran’ın saldırılarını önlemek için, yani o drone ve füzeleri hedeflerine varmadan havada vurmak için günde 285 milyon dolarlık mühimmat harcadığı bildiriliyordu. İşin maddi boyutu bir yana, bunlar özel füzeler olduğu için yakın zamanda yerlerine yenilerinin konulması da mümkün değil. İsrail şu ana kadar İran’ın attığı füze ve drone’ların yüzde 90’ından fazlasını vurmayı başarsa da birkaç gün sonra elinde yeterli füze kalmayacağı için bu oranın düşmesi bekleniyor. Bu da çok daha fazla İran füze ve drone’larının İsrail hedeflerini vuracağı anlamına geliyor. İsrail’in ana havalimanı savaşın başından beri Ben Gurion uçuşlara kapatılmış durumda. Hem ekonomik olarak ülkenin hem de siyaseten Netanyahu hükümetinin bu şartlarda bir savaşı devam ettirebilmeleri çok zor… Netanyahu’nun Trump’a “Bana hemen yardıma koşmazsan, İran’ın savaşı kazandığı gibi bir görüntü ortaya çıkabilir, bu ikimizi de zor durumda bırakabilir” demiş olma ihtimalini yabana atmayın.

Kanaatimce Trump, Netanyahu’yu kurtarmak için askeri tabirle ifade edecek olursak “escalation for deescalation” yapıyor. Yani kazanarak bitirdiği havası vermek ve İran’ın en son nereye kadar geri adım atacağını görmek için son bir alevlendirme yapıyor. Saldırmadan önce İran’a haber vermesi, işlerin kontrolden çıkıp büyümesinden ne kadar endişe ettiğini de gösteriyor.

Trump’ın hedefi savaşı büyütmek değil, çok yakın zamanda sona erdirmek. Rejim değişikliği hedefini çoktan bir kenara bırakmış gözüküyorlar.

Netanyahu’nun tüm hayali şimdi İran’ın ABD’ye sert bir misillemede bulunması ve bu sayede ABD’nin savaşa daha fazla müdahil olması… Bu olmazsa, İran’ın belirli tavizler verdiği, fakat uranyum zenginleştirme hakkından ilke olarak vazgeçmediği bir anlaşmayı İsrail halkına zafer olarak yutturmaya çalışacaktır. (Bunu başarabileceğini sanmıyorum, daha önce de yazdığım gibi, ABD İran’a karşı kara savaşına girmezse Netanyahu’nun siyasi ömrü kısalacaktır.)

ABD saldırısı sonrası, bugünün ilk saatlerinde görünen İran’ın şimdilik misillemelerini sadece İsrail’e yönelik yapmayı sürdürmesi… İran bir ateşkese ulaşmanın tek yolunun İsrail’e füze ve drone yollamaya devam etmek olduğunu iyi anlamış olabilir. Trump, Yemen’deki Husilere karşı da iki ay önce İsrail’in baskısıyla savaş başlatıp sonra aniden onlarla Netanyahu’ya sormadan geçen ay anlaşma yaptı. Bu değişimin nedeni olarak da savaşın ağır maliyetini daha fazla ödemek istememesi gösterildi. İran o gelişmeden savaşı düşük yoğunluklu sürdürmesi halinde Trump’ın bir anlaşmaya razı olacağı dersini çıkarmış da olabilir.

Trump blöflerle dış politikayı yürütmeyi, “her an her şeyi yapabilirim” havası vererek karşı tarafı istim üstünde tutmayı seviyor, ama böyle bir politika ancak başlarda hedeflerini elde edebilir, sürekli böyle bir siyaset izlerseniz güvenirliğinizi kaybederseniz, bu da sizin için çok daha kötü olur, ciddiye alınmak için çok daha fazla risk almanıza, sık sık blöflerinizin görülerek zor durumda kalmanıza neden olur.

Trump kendinden emin bir şekilde politika üretemiyor ve bunu tüm dünya çok daha net bir şekilde anlıyor.

Madem İran’ı bombalayacaktın, bunu savunan Ulusal Güvenlik Danışmanın Mike Watz’ı tam bu savaşın arefesinde, Netanyahu’yla İran’a karşı savaşmak için görüşmeler yürütmesine kızarak neden görevden aldın?

İki hafta süre verip iki gün sonra çark etmenin hiçbir manası yok… Sadece senin ne tarafa çekilirsen o tarafa giden, kararsız bir karaktere sahip olduğunu gösterir.

Bu kadar sınırlı bir bombardımanın İran’ın nükleer silah elde etmesini engelleyeceğine Trump Yönetimi de inanmıyordur. Aksine bunun İran’ın yakın zamanda nükleer silah elde etme ihtimalini yükseltmiş olma ihtimali de var. Nitekim Rus üst düzey yetkili (eski başkan) Dmitry Medvedev ABD’nin İran hava saldırılarına ilişkin bugün paylaştığı twitlerinde şu ilginç bilgileri paylaştı: “Amerikalılar İran’daki üç nükleer tesise düzenledikleri gece saldırılarıyla neyi başardılar? 1) Nükleer yakıt döngüsünün kritik altyapısı etkilenmemiş veya sadece küçük çaplı hasar görmüş gibi görünüyor. 2) Nükleer malzemenin zenginleştirilmesi — ve artık açıkça söyleyebiliriz ki, gelecekte nükleer silah üretimi — devam edecek. 3) Bir dizi ülke, İran’a kendi nükleer savaş başlıklarını doğrudan tedarik etmeye hazır.”

Yine ABD’deki önde gelen İran uzmanlarından, kendisi de İran asıllı olan Vali Nasr da İran’ın nükleer altyapısının geri döndürülemeyecek denli zarar gördüğüne dair bir işaret olmadığını belirttikten sonra ekliyor “Artık hiçbir ülke kendini güvende hissetmeyecektir. Çok daha fazla ülke nükleer bomba edinmeyi düşünecektir. Nükleer silahların yayılmasını önleme rejimini yıkan İran değil, ABD oldu.”

Burada asıl tehlike Trump’ın güvenilir, kalıcı bir anlaşma yapabilecek bir lider olmadığı algılamasının dünyada iyice güçlenmesi… Bu kanaat Çin’le müzakerelerden de istediği sonucu almasını muhtemelen engelleyecektir. Çin liderliğinde “Bu adamın ertesi günü yan çizme riskinin her zaman olduğunu bilerek, kendimizi iyice güvenceye alarak hareket etmeliyiz” duygusu güçlü olacak, bu da taraflar arasında kalıcı bir anlaşmaya varılmasını zorlaştıracaktır.

Trump kimsenin kendisine güvenmediğini fark ettikçe de daha fazla dengesizleşecektir.

Korkarım ki bu şartlarda bir dünya savaşı çıkma ihtimali de giderek artacaktır.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
Haberi Paylaş