Akademisyenler Yektan Türkyılmaz ve Ali Yaycıoğlu: "Acil ve kökten "çözümler"i gündeme almaya başlayan Erdoğan(-Bahçeli) rejiminin, "haritaya girdiği" fırtınalı Orta Doğu denkleminde ise Türkiye'nin Suriye'de hakimiyet kurma ihtimalinden daha çok, Türkiye'nin farklı şekillerde Suriyeleşmesi riskinin tartışılmasında yarar görüyoruz."
Orta Avrupa (Central European) Üniversitesi, Doğu Akdeniz Çalışmaları Merkezi'nde kıdemli araştırmacı Dr. Yektan Türkyılmaz ile Stanford Üniversitesi Tarih Bölümü'nde öğretim üyesi, İslam & Orta Doğu Çalışmaları Programı direktörü Prof. Dr. Ali Yaycıoğlu tarafından kaleme alınan "Retorik hegemonya karşısında muhalefetin vertigodan çıkışı mümkün mü?" adlı yazı dizisinin ilk bölümünde Suriye'deki gelişmelere de yer verildi.
Türkyılmaz ve Yaycıoğlu, Türkiye'nin Suriyeleşme riski altında olduğuna dikkat çektikleri bu yazıda, "Son on yılda Türkiye ve Suriye arasındaki sınır fiilen ortadan kalkmış; iki ülke, birbirinin içerisinde demografik, askeri, siyasi ve ekonomik varlıklar oluşturmuş durumda. Esad Rejiminin çökmesi ile bu iç içe geçmişlik daha da kuvvetlendi. Şam’ın düşüşü sonrasında, Suriyeli göçmenlerin gönüllü olarak ülkelerine dönmesi, gerginlik ve karmaşanın sona ermesi ya da Suriye krizinin kapanması gibi beklentilere kapılmak gerçekçi değil" yorumunu yaptı.
Suriye’de Sünni bir İslam Devrimi'nin yaşandığına dikkat çeken iki akademisyen, "Bu durum, siyasi ve ekonomik açıdan Erdoğan (-Bahçeli) rejimi için “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirilebilecek yeni fırsatlar yaratıyor. Türkiye’nin Suriye’yi etkilediği kadar, Suriye’deki gelişmelerin de Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hayatını şekillendireceği bir dönemin kapısının sonuna kadar açıldığı öngörülebilir" değerlendirmesinde bulundu.
Türkyılmaz ve Yaycıoğlu, "Acil ve kökten "çözümler"i gündeme almaya başlayan Erdoğan(-Bahçeli) rejiminin, "haritaya girdiği" fırtınalı Orta Doğu denkleminde ise Türkiye'nin Suriye'de hakimiyet kurma ihtimalinden daha çok, Türkiye'nin farklı şekillerde Suriyeleşmesi riskinin tartışılmasında yarar görüyoruz" diyor.
Yazının ilgili bölümü şöyle:
"Bu yazıyı kaleme aldığımız sırada, Türkiye ve Suriye'de uzun vadeli ve yapısal etkileri olacak önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir yanda, "Bahçeli açılımı" etrafındaki tartışmalar devam ederken, diğer yanda Halep’in beklenmedik bir hızla HTŞ ve ÖSO güçlerinin eline geçmesi, HTŞ'nin Şam’ı da ele geçirmesiyle Esad Rejimin çöküşü, Suriye’de 2020’den bu yana devam eden kırılgan dengeyi bozdu. Bu gelişmeler Türkiye’nin müdahil olduğu yeni bir sürece dönüşmüş görünüyor. Ortadoğu’da bu gelişmelerle, Aydın Selcen’in ifadesiyle “Türkiye resimden çıkarak, haritaya girmiş oldu.” Bu iki konuyu detaylı olarak ilerleyen yazılarımıza bırakıyoruz. Ancak bu metni bitirirken gelişmelerin, Türkiye’de otoriterliğin gidişatı konusunda önemli ipuçları sunduğunu vurgulamak istiyoruz.
1990'lardan beri özellikle Erdoğan iktidarları boyunca Kürt meselesinde "çözüm" teşebbüslerinin siyasal sistemdeki depremlerin öncü sarsıntıları olduğunu hatırlatmak gerekiyor. 2013-2015 çözüm sürecindeki gelişmeler ve sonrasında yaşananlar, bu iktidarın Kürt meselesini "çözme" girişimlerinin şiddetli bir geriye gidişi tetiklediğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Buna, Suriye’deki "yeni fırsatlar kapısı" eklendiğinde, günlük krizlerle baş etme kapasitesini yitirmiş, toplumsal desteği 2002'den beri en düşük seviyesine gerilemiş ve bir yönüyle azınlık iktidarına dönüşmüş bir otoriter ittifakın giderek hem daha köktenci hem de daha acilci bir hale geldiğine tanık oluyoruz. Acil ve kökten "çözümler"i gündeme almaya başlayan Erdoğan(-Bahçeli) rejiminin, "haritaya girdiği" fırtınalı Orta Doğu denkleminde ise Türkiye'nin Suriye'de hakimiyet kurma ihtimalinden daha çok, Türkiye'nin farklı şekillerde Suriyeleşmesi riskinin tartışılmasında yarar görüyoruz.
***
Yazıya son noktayı koyduktan hemen sonra Esad rejiminin çöküşü haberi geldi. Suriye’de 2020 sonrasında oluşan göreceli ve kırılgan status quo, uzun bir belirsizlik dönemine yerini bırakmış durumda. Mevcut sisli tablo, kesin öngörüler yapmayı güçleştiriyor. Ancak şu bir gerçek ki, son on yılda Türkiye ve Suriye arasındaki sınır fiilen ortadan kalkmış; iki ülke, birbirinin içerisinde demografik, askeri, siyasi ve ekonomik varlıklar oluşturmuş durumda. Esad Rejiminin çökmesi ile bu iç içe geçmişlik daha da kuvvetlendi. Şam’ın düşüşü sonrasında, Suriyeli göçmenlerin gönüllü olarak ülkelerine dönmesi, gerginlik ve karmaşanın sona ermesi ya da Suriye krizinin kapanması gibi beklentilere kapılmak gerçekçi değil. Suriye’de Sünni bir İslam Devrimi yaşanıyor ve bu durum, siyasi ve ekonomik açıdan Erdoğan(-Bahçeli) rejimi için “Allah’ın lütfu” olarak değerlendirilebilecek yeni fırsatlar yaratıyor. Türkiye’nin Suriye’yi etkilediği kadar, Suriye’deki gelişmelerin de Türkiye’nin siyasi ve toplumsal hayatını şekillendireceği bir dönemin kapısının sonuna kadar açıldığı öngörülebilir."