İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından, ABD’li petrol devi Continental Resources’un kurucusu Harold Hamm, Fox News’te verdiği röportajda Türkiye hakkında dikkat çekici ifadeler kullandı.
Hamm, “Böyle şeyler genellikle üçüncü dünya ülkelerinde olur. Muhaliflerinizi tutuklar, işinize bakarsınız,” dedi. Ardından da “Aktif protestolara rağmen orada belirgin bir istikrar var” yorumuyla adeta otoriterliği normalleştiren bir ton benimsedi.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA YÖNETİMLERİNDE NE GÖRÜLÜR?
Üçüncü dünya ülkeleri kavramı, artık yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir nitelik de taşır. Bu ülkelerde yönetim biçimleri genellikle demokratik mekanizmaların zayıf, kuvvetler ayrılığının etkisiz, yargının siyasallaşmış, medyanın baskı altında olduğu bir yapıya dayanır.
Muhalefet sıklıkla “tehdit” olarak görülür; protestolar bastırılır, seçim süreçleri adil olmaktan uzaklaşır. Güç, genellikle tek elde toplanır; kurumsallık yerine lider merkezli yönetim öne çıkar. Bu tarz rejimlerde istikrar, çoğu zaman özgürlüklerin pahasına sağlanır. Aslında Hamm bunları direk söylemedi ama ima ettiği tamda buydu.
ERDOĞAN’IN TÜRKİYE ANLATISI…
Oysa AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yıllardır Türkiye’yi yükselen bir medeniyet merkezi, bölgesel güç, hatta dünya liderliği iddiasındaki bir ülke olarak tanımlıyor. Konuşmalarında sık sık “Türkiye artık eski Türkiye değil” diyor; demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün geliştiğini savunuyor. Hatta Batı’yı zaman zaman “çifte standart uygulamakla” eleştiriyor.
Ancak işin ironik tarafı şu: Tam da Erdoğan’ın bu ifadelerinin yandaş medyada döndürüldüğü günlerde, bir Amerikalı iş insanı –üstelik Türkiye ile milyar dolarlık iş anlaşması yapan biri– çıkarak, Türkiye’yi açık açık “üçüncü dünya ülkesi” konumuna yerleştiriyor. Üstelik, “muhalefeti tutuklayıp işinize bakarsınız” diyerek otoriterlik ima etmekle kalmıyor, bunu neredeyse sıradan ve kabul edilmiş bir şey gibi dile getiriyor.
ANKARA’NIN HAMM’A TEPKİSİ: DERİN BİR SESSİZLİK
Normal şartlarda, Türkiye hakkında bu tonda konuşan bir yabancı ismin sözlerine Ankara’dan net bir karşılık verilmesi beklenirdi. Eeeyyy Hamm diye başlayan ifadeler duyulurdu. Ancak bu kez öyle olmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere iktidar cenahından hiçbir açıklama gelmedi. Ne bir diplomatik tepki, ne de siyasi bir yanıt…
AYNI SÖZLERİ TÜRKİYE’DEN BİRİ SÖYLESEYDİ …
İşte asıl mesele burada başlıyor. Çünkü bu ülkede sıradan bir vatandaş, gazeteci ya da akademisyen benzer ifadeleri kullandığında “devletin itibarını zedelemek”ten “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”e kadar uzanan suçlamalarla karşı karşıya kalabiliyor. Ama ABD’li bir iş insanı söylediğinde, konu kapatılıyor. Üstelik söz konusu kişi, Türkiye’de milyar dolarlık maden anlaşmalarına imza atmış bir figürse…
HOUSTON’DA İMZALAR ATILMIŞTI
Hamm’ın sahibi olduğu Continental Resources ile Türkiye arasında Mart ayında ABD’nin Houston kentinde bir anlaşma imzalandığı öne sürülmüştü. Anlaşmaya göre şirket, Diyarbakır ve Trakya’da enerji arama çalışmaları yapacak. Türkiye için ekonomik açıdan önemli olan bu iş birliğinin, siyasi sessizliği de beraberinde getirdiği yorumları yapılıyor.
ELEŞTİRİLERE GÖRE BU SESSİZLİK “ÇİFTE STANDART”
Eleştirmenlere göre Türkiye’de hukuk, eleştiriye kimin yaptığına göre çalışıyor. Yani içerikten çok, kişinin kim olduğu belirleyici oluyor. Hamm’ın sözleri ortada; ama ne bir ses var ne tek bir kınama. Bu da akıllara “millî gurur”un yalnızca içeride mi geçerli olduğu sorusunu getiriyor.
HEM GÖRMEZDEN GELİNİYOR, HEM DE PAYDAŞ OLUNUYOR
Harold Hamm, Türkiye’yi açıkça otokratik bir rejim olarak tanımlıyor ama aynı zamanda Türkiye ile milyarlarca dolarlık enerji anlaşmaları imzalıyor.
İktidar cephesinden ise bu çelişkiyi sorgulayan hiçbir ses yükselmiyor. Türkiye içinde bu sözleri sarf eden biri olsaydı, çoktan gözaltındaydı belki de… Ama dışarıdan gelince, üstelik para da getiriyorsa, suskunluk esas alınıyor.