Her halükârda Yunanistan sınırına dikilecek duvar, sembolik bakımdan da Erdoğan rejiminin Türkiye’yi Avrupa’nın göçmen deposu yapmaya yönelik gösterdiği hevesin tecessüm etmiş hali olacaktır. Açıklamada özenle “FETÖ”, “PKK” kısaltmalarının geçirilmesi ise...
Erdoğan rejiminin bugüne kadar uyguladığı politikalarla Türkiye’yi fiilen Avrupa’nın göçmen deposu haline getirdiği sık sık vurgulanan bir değerlendirmedir. Türkiye’nin hukuk ve demokrasi alanında yaşadığı gerileme neticesinde Avrupa Birliği üyelik süreci donma noktasına gelince, Erdoğan Avrupa’ya karşı göçmen kartını kullanmaya karar verdi. Neticede Avrupa’dan alınan finansal yardımlar karşılığında göçmenlerin Türkiye’de tutulduğu bir statüko oluştu.
Şimdi hükümetin Yunanistan sınırına duvar örme kararı alması yeni bir aşamaya geçildiğini gösteriyor. Erdoğan artık göçmen kartını Avrupa’ya karşı açıkça bir tehdit unsuru olarak kullanmaktan vazgeçiyor. Onun yerine işbirliğini artıracağı mesajını böylesine güçlü bir adımla vererek Almanya’da göçmen akışını durduracağı vaadiyle bu ay şansölyeliğe seçilen Merz hükümetine de karşılıksız kalmayacağı belli bir gül atmış oluyor.
Erdoğan halkın hoşuna gitmeyeceğini bildiği açıklamaları genelde daha alt düzey yetkililere yaptırır. Hatırlanacağı üzere Rus jetlerinin bombardımanı sonucu Suriye’de en az 35 Türk askeri şehit olduğunda ilk açıklamayı Hatay valisi yapmıştı. Şimdi de böylesine önemli bir habere ilişkin açıklamayı Edirne valisinin yapması uygun görüldü. Edirne valisinin üç gün önceki basına açıklamasında böyle bir duvara neden ihtiyaç duyulduğuna dair tek kelime yer almıyordu. Sadece duvarın nerede, ne uzunlukta ve ne şekilde yapılacağına dair bilgiler veriliyordu. Valinin verdiği bilgilere göre, duvarın ilk etapta 8,5 kilometrelik bölümü yapılacak, yani duvarın ileride daha da uzatılması planlanıyor.
Bu açıklama sonrasında batı sınırına duvar örme kararı özellikle sosyal medyada yoğun şekilde eleştirildi, hükümetin kaçak göçmenlerin “delik deşik ettiği” doğu sınırlarına değil de hiçbir kaçak göçmenin ülkeye girmeye çalışmadığı, aksine kaçak göçmenlerin ülkeden çıkmak için kullandıkları batı sınırlarına duvar yapmasındaki garabet sorgulandı. Bunun üzerine Göç İdaresi Başkanlığı “Edirne-Yunanistan sınır hattında fiziki engel sistemleri için başlatılan çalışmalara ilişkin gerçek dışı iddialar hakkında” başlığıyla uzun bir yazılı açıklama yayınladı.
Açıklamada iktidarın bildiğimiz tüm klasik taktikleri kullanılıyor, aynen "zam" değil "fiyat güncellemesi" örneğindeki gibi "duvar" değil, "fiziki engel sistemi" deniliyor, sonra Yunan sınırına duvar inşası “terörle mücadele” kisvesi altına sokulmaya çalışılıyor. Hatırlanacağı üzere İstanbul Başsavcısına yönelik eleştirileri üzerine İmamoğlu hakkında "terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek" suçlamasıyla soruşturma açılmıştı. Erdoğan rejimi için “terörle mücadele”, tüm suçlarını veya halkın tepki göstermesinden endişe ettiği politikalarının sıkıntılı yönlerini kamuoyundan gizlemek için kullandığı bir kisveden ibaret.
Bu çerçevede Göç İdaresi Başkanlığı’nın açıklamasında da özenle “FETÖ”, “PKK” kısaltmaları geçiriliyor, sanki bunlarla ilişkilendirilen insanların yurtdışına çıkışlarını engelleme amacı güdülüyormuş havası veriliyor. Fakat bunun tek başına çok inandırıcı olmayacağı da gayet iyi bilindiğinden, uzun uzun “düzensiz göçle” mücadele kapsamında bu adımın atıldığına dair bilgiler veriliyor.
Öyle olunca da aslında bu konudaki eleştirileri de doğrulamış oluyorlar. Çünkü düzensiz göçmenleri durdurmak için güçlendirilmesi gereken asıl sınırlar batıda değil doğuda yer alıyor. Eğer siz buna rağmen batıdaki sınıra duvar örmeye başlamışsanız bunun ne anlama geldiği çok açıktır: "Biz doğu sınırlarımızdan kaçak göçmen geçişlerini durdurmaktan aciziz, bu göçmenleri batı sınırlarımızı güçlendirerek Türkiye’de tutmak suretiyle Avrupa’nın bu konudaki taleplerini yerine getirme azmimizi ortaya koyuyoruz" demiş oluyorsunuz.
Şimdiye kadar Avrupa’ya karşı “kapıları açarız ha!” resti yaparak mali yardım koparma taktiği izleyen Erdoğan’ın bu adımla “restten jeste” geçtiğine, yani Avrupa’ya göz kırptığına hiç kuşku yok… Avrupa ülkelerinde, müesses nizamı zorlayacak şekilde aşırı sağ partilerin yükselişinin önemli bir nedeni de sayıları son dönemde hızla artan göçmenlerden duyulan rahatsızlık. Böyle bir konjonktürde Erdoğan, onların gönlünü alacak kritik bir adım atıyor.
Meseleye bugüne kadarki yaklaşımından Erdoğan’ın bu tür adımları karşılığında öncelikle ekonomik bakımdan beklentileri olacağı tahmine müsaittir. Keza iç siyasette başta İmamoğlu’nun tartışmalı hukukî ve idârî kararlarla adaylığının engelleneceği işaretlerinin verildiği ve muhalif belediyelere kayyım atanması gibi anti demokratik uygulamalarının sürdürüldüğü bir dönemde Avrupa’dan gelecek olası tepkileri bu şekilde dindirebileceğini de düşünüyor olabilir. Avrupa’nın Trump ve Putin'le ilişkilerinin alacağı seyre bağlı olarak Erdoğan gibi popülist liderlere daha mesafeli yaklaşma ihtimaline binaen, onları en zayıf yerlerinden yakalayarak yanına çekme çabası içerisinde olma ihtimali düşük değil…
Her halükârda Yunanistan sınırına dikilecek duvar, sembolik bakımdan da Erdoğan rejiminin Türkiye’yi Avrupa’nın göçmen deposu yapmaya yönelik gösterdiği hevesin tecessüm etmiş hali olacaktır. Öteden beri Türkiye kendisini adeta doğu ile batı arasında bir köprü olarak takdim etmeyi tercih etse de Erdoğan dönemiyle birlikte artık Avrupa’yla Ortadoğu arasında bir duvar işlevi görmeyi kabullenmişe benziyor.