Ankara sessiz: Trump’ın Gazze’yi Filistinlilerden “temizleme” planı

Plan canice basit: Gazze meselesini tüm Filistinlileri göndererek çözmeye karar vermişler. Peki bu insanlar nereye yollanacak? Ürdün ve Mısır’a. Bir buçuk milyon insanın yerinden yurdundan edilmesinden sanki bir emlak projesi gibi bahsedilmesi gerçekten utanç verici...

ÖMER MURAT 29 Ocak 2025 HABER ANALİZ

ABD Başkanı Donald Trump, Orta Doğu’da karşı karşıya olduğu açmazı çözmeye yönelik “dahice planını” geçtiğimiz Pazar günü Air Force One (Başkanlık) uçağında ayak üstü gazetecilerin sorularını cevaplandırırken sanki alelade bir şeyden bahsediyormuş gibi açıkladı.

Plan canice basit: Gazze meselesini tüm Filistinlileri göndererek çözmeye karar vermişler. Peki bu insanlar nereye yollanacak? Ürdün ve Mısır’a. Trump bu iki ülkenin liderine bu talebini ilettiğini duyurdu. Tam olarak şunları söyledi: “Şu anda Gazze Şeridi'nin tamamına bakıyorum ve tam bir karmaşa, gerçek bir karmaşa. Bilmiyorum, bir şeyler olmalı ama şu anda tam anlamıyla bir yıkım alanı. Neredeyse her şey yıkılmış durumda ve insanlar orada ölüyor, bu yüzden bazı Arap ülkeleriyle birlikte çalışmayı ve belki de bir kez olsun barış içinde yaşayabileceklerini düşündüğüm farklı bir yerde konut inşa etmeyi tercih ederim.”

Gazze’deki insanlık dramına ilişkin uluslararası tepkileri göstermelik de olsa dikkate almak zorunluluğu hisseden Biden Yönetimi, İsrail'e büyük çaplı bazı bombaların tedarikini kısıtlama kararı almıştı, Trump o kısıtlamayı da kaldırdığını açıkladı.

Trump demecinin bir yerinde tam olarak ne anlama geldiği belirsiz şekilde Gazze’yi kastederek “Orayı temizledik” diyor. Bu söz Trump’ın Yahudi damadı Jared Kushner’in geçen yıl Harvard Üniversitesi'nde Orta Doğu ile ilgili bir panelde sarfettiği “Gazze'deki sahil mülkü çok değerli. İsrail oradaki insanları çıkarıp temizlemeli.” şeklindeki ifadelerini hatırlatıyor.

Bir buçuk milyon insanın yerinden yurdundan edilmesinden sanki bir emlak projesi gibi bahsedilmesi gerçekten utanç verici bir durum… Trump tüm popülistler gibi sadece güç gösterileriyle dünyada lider konumda kalabileceğini zannediyor, oysa ABD ahlaki üstünlük alanında hızla zemin kaybediyor, bunun sonuçlarıyla da öyle ya da böyle mutlaka daha fazla yüzleşecektir.

BM verilerine İsrail’in son Gazze işgali sırasında okullar ve hastaneler de dâhil olmak üzere binaların yaklaşık yüzde 60’ı yıkılmış durumda. Gazzelilerin yaklaşık yüzde 90'ı evsiz barksız bir durumda yaşam mücadelesi veriyor.

Peki bu geçici bir tehcir mi olacak? Trump o kapıyı açık bırakarak bu düzenlemenin “uzun vadeli” olabileceğini de söyledi. Herkesin bildiği gerçek şu ki Filistinliler bir kez topraklarını terk etmek zorunda kaldı mı, artık İsrail onların geri dönüşlerine kesinlikle müsaade etmiyor. Dünya genelinde, çoğu 1948'de İsrail'in kurulması sonrası başka ülkelere sığınmak zorunda kalan insanların torunlarından oluşan yaklaşık 6 milyon Filistinli mülteci bulunuyor.

Ürdün halihazırda zaten 2,5 milyon kadar Filistinli mülteciye ev sahipliği yapıyor, Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi Trump’ın teklifine olumlu bakmadıklarını açıkça vurgulayan bir açıklama yaparak “Filistinlilerin topraklarında kalmasını sağlamaya kararlı olduklarını” belirtti ve ekledi: “Ürdün Ürdünlüler, Filistin de Filistinliler içindir.”

Mısır Dışişleri Bakanlığı da “Filistinlilerin zorla tahliye yoluyla topraklarından çıkarılmasına karşı olduklarını” belirten resmi tutumunu yineleyen bir açıklama yaptı. Açıklamada “Bu tür eylemler istikrarı tehdit etmekte, bölgedeki çatışmayı daha da genişletme riski taşımakta, barış ve bir arada yaşama fırsatlarını baltalamaktadır” denildi.

Diğer yandan Hamas'ın üst düzey yetkililerinden Bassem Naim de Trump'ın anavatanlarını terk etmelerine ilişkin “hiçbir önerisini ya da çözümünü kabul etmeyeceklerini” söyledi.

Trump’ın açıklamasının bir dil sürçmesi olmadığı, İsrail’le koordine edilen kapsamlı bir planı yansıttığı anlaşılıyor. İsrail ve Filistin için iki devletli bir çözümü on yıllardır resmi politikası olarak benimseyen ABD'nin Trump döneminde artık açıkça başka bir siyasete yöneldiği görülüyor.

Arap ülkeleri öteden beri İsrail’in Filistinlileri kendilerine göndermeyi planlayarak bir tür etnik temizlik yapmayı hedeflediğini düşünüyor. Netanyahu hükümetinden yer alan bazı aşırı sağcı siyasetçiler böyle bir hedefi açıkça seslendirmekten kaçınmayan isimler. Hedefleri Gazze’deki Filistinlilerin Mısır’a, Batı Şeria’dakilerin ise Ürdün’e sürülmesi şeklinde…

Trump, kabinesinde dış politika ve Orta Doğu konularında belirleyici olacak tüm isimleri İsrail yanlısı olduğu bilinen isimlerle doldurdu. ABD'nin Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi olarak atadığı Elise Stefanik, Kongre’deki onay oturumunda “Tanrı'nın Yahudiye ve Samiriye'yi Yahudi halkına verdiğine olan inancını” yinelemekte beis görmedi. Bu tür demeçler Batı Şeria’daki aşırılıkçı Yahudi yerleşimcileri Filistinlilere yönelik saldırgan tutumlarını artırmak için iyice cesaretlendiriyor.

Nitekim Trump’ın koltuğuna oturduktan sonraki ilk fiillerinden biri de aynı etkiyi yapacak cinstendi: Biden döneminde, Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik ölümcül şiddet olaylarından sorumlu tutulan bazı aşırılıkçı İsrailli yerleşimcilere yaptırımlar getirilmişti, onları kaldırdı. Gazze’de Yahudi yerleşimlerinin kurulmasını savunan aşırı sağcı bir politikacı olan İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Trump’ın hamlesini memnuniyetle karşıladıklarını duyurarak “[Filistinlilerin] yeni ve daha iyi bir hayata başlamak için başka yerler bulmalarına yardım etmek harika bir fikir” dedi.

Trump bir yandan böyle hamleleriyle İsrail aşırı sağını cesaretlendirirken diğer yandan İbrahim Anlaşmalarını canlandırarak özellikle Suudi Arabistan ile İsrail arasında bir normalleşme sağlayacağından bahsediyor. Oysa Suudiler Gazze de dahil Filistinlilerin durumunu iyileştiren uzun vadeli bir çözüm üzerinde uzlaşma sağlanmadan İsrail’le herhangi bir anlaşmaya gitmeyeceklerini belirtiyorlar. Suudi Arabistan’ın Londra Büyükelçisi “İsrail bombalayıp yıksın diye Gazze’yi yeniden inşa edecek değiliz” dedi.

Zaten böyle bir hamle Arap sokağını tepkisini çekecek ve aslında ABD’nin “ortak” gördüğü bu Arap rejimlerini istikrarsızlığa düşürecektir. Mısır ve Ürdün ABD’yle ilişkilerini işbirliği temelinde götüren ülkeler… Bu hükümetlerin Gazze’nin Filistinlilerden “temizlenmesinde” rol almaları halinde büyük sarsıntılar yaşamaları kaçınılmaz.

Diğer yandan bu ülkelerin bu kadar mülteciyi barındıracak ekonomik güçleri de yok. Burada milyarlarca dolardan bahsediyoruz. Ülkenin parasını bu tür maceralarda heba etmeyeceği söylemiyle seçim kampanyası yürüten Trump’ın bunu vermeye hiç niyeti yok. Yine dönüp dolaşıp Körfez ülkelerinin, yani Suudilerin, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ve Katar’ın kapısını çalacaklar ama onlar için de bunu yapmaları halinde aynı sorun, yani siyasi rejimlerinin istikrarsızlığa düşmesi tehlikesi mevcut.

Dolayısıyla Trump sürdürülmesi imkânsız bir politika yürütüyor. İsrail’i Batı Şeria ve Gazze’yi istediği gibi ilhak edebilmesi için cesaretlendirmeye devam etmesi halinde Suudileri İbrahim Anlaşmalarını katılmaya ikna edemeyecektir. Eğer gerçekten bir İsrail-Suudi anlaşması peşinde koşuyorsa bir noktada Netanyahu hükümetine ciddi bazı tavizler vererek Filistinlilerin yaşamlarını normalleştirme sürecine sokacak bir uzlaşmaya yanaşması için baskı yapması gerekecektir.

Bir iyi haber şu: İsrail’deki kamuoyu yoklamaları halkın yüzde 55'inin daha geniş bir bölgesel anlaşma için bazı Batı Şeria topraklarından vazgeçmeye hazır olduğunu gösteriyor ki bu durum Hamas’ın 7 Ekim saldırısının İsrail halkını düşürdüğü travmayla yakından ilişkili. İsrail halkının büyük bölümü, o saldırı sonrası ülkelerinin güvenliğinin nihai tahlilde yalnızca askerî ve istihbârî güce değil, bölgesel bir güvenlik ve barış mimarisinin kurulmasıyla ilişkili olduğunu anlamaya başlamış gözüküyor.

O nedenle Trump’ın tam desteğini arkalarında ne kadar bulursa bulsunlar, ki Trump’a bel bağlanarak sağlanacak bir statükonun ne kadar istikrarlı olabileceği de cay-i sualdir, Netanyahu hükümeti Suudilerle ilişkileri normalleştiren bir anlaşmaya varabilmek için Filistin meselesindeki aşırılıkçı tutumlarını yumuşatma zorunluluğu hissedecektir.

Suudiler halihazırda Şiî hilalinin çökmesiyle Lübnan ve Suriye’de açılan boşluğu doldurmaya odaklanmış halde. Bunu başarırsalar İran’ın bölgedeki etkinliğini uzun bir süre geriletmiş olacaklar. Fakat bu sonucu elde edebilmeleri de Filistin meselesinde İsrail ile etnik temizlik içermeyen bir çözüm üzerinde anlaşabilmelerine bağlı…

Netanyahu 7 Ekim’de düştüğü çukurdan Lübnan ve Suriye’deki İran hakimiyetini çökerterek çıkmıştı. Şimdi Suudilerle bir anlaşmaya varmak için Filistin meselesinde İsrail aşırı sağının kolunu bükerek bir çözüme varmaya yanaşmazsa o çukura yeniden düşmesi büyük bir ihtimal.

Tarihte bazen yenilgi yenilgi büyüyen zaferler vardır, bazen de zaferlerin büyüttüğü yenilgiler. Fransız filozof Jean Paul Sartre bir yerde şöyle der: "Zaferin ayrıntılarını duyduğunuzda, onu bir yenilgiden ayırt etmek zordur." Sartre'a göre zafer sadece sonuçla ya da belirli bir hedefe ulaşılmasıyla ilgili değil, aynı zamanda süreç ve kullanılan yöntemlerle de ilgilidir. Zaferin ayrıntıları tam olarak ortaya çıktığında -özellikle de acı ve şiddet içeriyorsa-, ahlaki açıdan sorunluysa yenilgiden farksız hale gelebilir, çünkü böyle bir zaferin sonucu da nihai tahlilde kalıcı hazar ve pişmanlık olacaktır. İsrail, aşırı sağcıların stratejik körlüğünden kurtulamazsa bunun tarihteki bir başka örneği haline gelebilir.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com