Geçen hafta Avrupa tarihi için önemli bir dönüm noktası yaşandı: Almanya İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez başka bir ülkede kalıcı olarak asker konuşlandırmaya başladı. Litvanya’ya yerleştirilen 45. Topçu Tugayı, Rusya’nın Belarus üzerinden bir işgal harekâtı başlatması halinde NATO’nun doğu kanadını koruma görevini yerine getirecek.
Bu çerçevede iki yıl içerisinde tugaydaki Alman askeri sayısının 4.800’e çıkarılması planlanıyor. Rusya’nın Ukrayna bataklığından çıkmayı başarırsa, Sovyetler Birliği döneminde hakimiyeti altındaki diğer bölgelere de sokulabileceği endişesinin özellikle Baltık ülkelerinde tavan yaptığı bir dönemde atılan bu adımla Moskova’ya karşı caydırıcılık gücü artırılıyor.
ALMAN ORDUSUNU KUCAĞINI AÇARAK KARŞILADI
Litvanya, Nazi Almanyası tarafından İkinci Dünya Savaşı sırasında işgal edilirken binlerce sivil hayatını kaybetmişti. Litvanya bugün Rus tehdidini ensesinde hissettiği için bu tatsız geçmişe rağmen Alman ordusunu adeta kucağını açarak karşıladı. Başkent Vilnius da Alman Şansölyesi Friedrich Merz’in de katıldığı bir tören düzenlendi.
Merz burada yaptığı konuşmada, Avrupa’nın korunmasında liderliği artık ABD’den devralmaya başladıklarını ima ederek “Soğuk Savaş yılları boyunca Almanya, her türlü acil durumda müttefiklerimizin desteğine güvenebilirdi. Bugün ise bu görevi üstlenenler bizleriz.” dedi. Göreve geldikten sonra Alman parlamentosundaki ilk hitabında “Ukrayna’da tüm kıtanın barış düzeninin tehlikede” olduğu vurgusunu yapan Merz “Bu tarihi karar anında Avrupa her zamankinden daha sıkı bir şekilde bir arada durmalıdır” ifadelerinde bulunmuştu.
Almanya savunma ve dış politikasında uluslararası şartların dayatmasıyla mecburi bir dönüşümün eşiğinde. Koltuğuna oturalı daha bir ay bile dolmayan Merz’in önündeki en zorlu sınama bu. Trump Yönetimi, Avrupa’yla II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan özel ilişkiyi sürdürmeyeceği mesajı veriyor, ABD’nin Avrupa’ya tuttuğu güvenlik şemsiyesini kaldıracağından bahsediyor, Avrupa’nın kendi savunması için çok daha fazla harcama yapması gerektiği uyarısını yapıyor, bir yandan da Avrupa’ya yönelik gümrük vergilerini yükselteceği tehditlerini savuruyor.
TRUMP BİR TARAFTAN PUTİN DİĞER TARAFTAN
Tüm bunlar Avrupa’nın Putin’in Ukrayna’da başlattığı işgal karşısında ABD’nin güvenlik şemsiyesine, o şemsiyenin caydırıcılığına çok fazla ihtiyaç duyduğu bir konjonktürde yaşanıyor. Trump ve Putin bu tavırlarıyla Avrupa’yı iki taraftan farklı şekillerde sıkıştırıyor.
Almanya ve Fransa’nın motor gücü olduğu Avrupa Birliği’nin güçlü bir ulus üstü örgütlenme olarak varlığını sürdürebilmesi bu krizden nasıl çıkacağıyla da yakından ilgili. Kıtanın en büyük ekonomisi olarak Almanya’nın artık ordusunu küçük tutma lüksü kalmadı. NATO’da Almanya’nın daha öncü bir pozisyon almasını sağlayarak bu sıkışmışlığı aşma stratejisi izleyeceği mesajları veren Merz, Alman silahlı kuvvetlerini Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel ordusu yapacağı vaadinde bulunuyor.
Bu vaadini gerçekleştirmek için daha koltuğuna oturmadan, hükümetinin askeri harcamaları dört beş kat artırmasına imkân verecek şekilde borçlanma limitlerini gevşeten bir anayasa değişikliğini Alman Meclisi’nden geçirmeyi başardı. Bu sayede savunma harcamalarının GSYİH’deki payının yüzde 2’den yüzde 5’e çıkartılması öngörülüyor.
Alman ordusu halihazırda 180 bin askerden oluşuyor, Savunma Bakanı Boris Pistorius bir savaşa hazır hale gelmeleri gerektiğini, bunun için ilave asker ihtiyacını karşılamak üzere zorunlu askerliğin yeniden getirilebileceğini açıkladı. Alman ordusunda yeterince yüksek seviyeli subaylar bulunduğu, ama cephede savaşı asıl icra edecek alt düzey askerler bakımından ciddi bir açık olduğu belirtiliyor. Ordunun mevcut yapısının tümüyle değiştirilmesi gündemde.
BERLİN’DE BİR ŞEYLER DEĞİŞİYOR
Alman tugayının Litvanya’ya konuşlandırılma hızı da Berlin’de bir şeylerin değişmekte olduğunu, Rus tehdidinin çok ciddiye alındığını başlı başına gösteren bir hadise. Şöyle ki, Sosyal Demokrat Parti’den (SPD) olduğu için önceki hükümette de aynı görevi yürüten Pistorius iki yıl önce Litvanya’da bir topçu tugayı konuşlandırma kararını ilan ettiğinde, Alman ordusunun araç gereç bakımından yetersizliği, aşırı bürokratik yapısı gibi sorunları nedeniyle bu kararın uygulanmasının çok daha uzun süreceği tahminleri yaygındı.

Oysa Pistorius meseleyle bizzat ilgilenerek Litvanya’da Alman ordusunun yerleşeceği kışla ve üslerin inşa edilmesi, subay ve askerlerin gönüllü olarak aileleriyle kalıcı olarak gitmelerini cazip kılmak için Alman okulları kurulması gibi işlemlerin iki yılda bitirilmesini sağladı. Bu iş bitiriciliği pek çok ankete göre onu Almanya’nın en popüler siyasetçisi haline getirdi.
Öyle ki pek başarılı bulunmayan önceki Şansölye Scholz’un üzerinde Pistorius’un aday olması için geri çekilmesine yönelik SPD içinde seçim öncesinde ciddi bir baskı oluşmuştu. Her halükarda Savunma Bakanı’nın ülkenin açık ara en popüler siyasetçisi haline gelmiş olması bile Almanya’da yaşanan büyük değişimin bizâtihi ispatı sayılabilir.
HANGİ SİLAHLARI GÖNDERDİĞİ SIR
Merz bugün Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky’yi Berlin’de resmi bir ziyaretle ağırladı. Böylece üç hafta içerisinde Zelensky’yle üçüncü kez görüşmüş oldu ki bu görüşmelerin ilki koltuğuna oturduktan üç gün sonra gittiği Kiev’de gerçekleşmişti.
Bu da ABD’nin Trump döneminde NATO’da Rusya’ya karşı liderliği üstlenmekten kaçınmaya başlamasıyla Merz’in açılan boşluğu doldurma kararlılığını ortaya koyuyor. Kıtanın zaten ekonomik motoru olan Almanya’nın askeri alanda da liderliğini on yıllar sonra yeniden tesis etme çabası artık oldukça belirgin.
ABD’den sonra Ukrayna’ya en fazla askeri yardımda bulunan ve ilave yardım vaat eden ülke Almanya. Resmi verilere göre, Rusya’nın işgali başlattığı 24 Şubat 2022 tarihinden bu yana Almanya, Ukrayna’ya 5,2 milyar Euro tutarında silah ve askeri malzeme yardımı yaptı. Ayrıca 10.000’den fazla Ukraynalı askere Almanya’da askeri eğitim verildi ki bunun için de 282 milyon Euro harcandı. Merz hükümeti, bundan sonra “stratejik muğlaklık” politikası izleyerek Almanya’nın Ukrayna’ya hangi silahları gönderdiğini kamuoyuna açıklamayacağını da duyurdu.

Merz Ukrayna savaşının yakın dönemde bitmesini beklemediğini ise, Rus tehdidini yakından hisseden bir başka ülke olan Finlandiya’ya düzenlediği ziyaret sırasındaki basın toplantısında şöyle anlattı: “Savaşlar genellikle bir tarafın ya da her iki tarafın da ekonomik ya da askerî açıdan tükenmesiyle sona erer ve bu savaşta henüz bu noktaya ulaşmaktan çok uzağız, dolayısıyla daha uzun bir süre için hazırlık yapmamız gerekebilir.”
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Trump’ın ABD’de ikinci kez başkanlığa seçilmesi dünya siyasetinde yeni bir dönemin başlangıcı demek. Geri planda ABD ile Çin arasında kontrolden çıkabileceği emareleri veren bir ticaret savaşının ilk dumanları yükseliyor. Kissinger’in deyişiyle “Avrupa için büyük, dünya için küçük” olan Alman kartalı “Götterdämmerung” endişeleriyle şafağı atan bu dönemde kendisine yeni bir kimlik ve rol belirleme mecburiyeti altında askeri alanda uzun yıllardır süren uykusundan yavaş yavaş uyanıyor.
p.s. Almanca’da “Götterdämmerung” ifadesiyle dünyadaki tüm düzeni değiştiren kaotik gelişmeler anlatılır. Ünlü Alman opera bestekârı Richard Wagner’in “Nibelungen Yüzüğü” adlı dörtlemesinin sonuncusunun adı olan Götterdämmerung “Tanrıların Şafağı” demektir. Wagner’in eserinde tüm kahramanlar (tanrılar) ve canavarlar, -Yüzüklerin Efendisi’ndekine benzer şekilde – onlara dünya hakimiyeti verecek büyülü bir yüzüğü elde etmek için birbirleriyle savaşırlar. Sonunda iyi ve kötü arasında muazzam bir kapışma cereyan eder, öyle ki tüm tanrılar hayatını kaybeder, doğal afetler birbirini izler, güneş kapkara hale gelir, denizler karaları yutar, neredeyse tüm insanlık yeryüzünden silinir.
- Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat