Erdoğan’ın “şaibeli kurultay” demeci Özgür Özel’e örtülü bir tehdit. Ve acilen CHP’nin başında İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığını engelleyecek bir genel başkan görmek istiyor. Bunu başarabilirse önümüzdeki seçimi de “bileğinin hakkıyla” kazandığını ilan edebilecektir.
Eski Türkiye'de seküler ordu hükümetlere muhtıra vererek siyasi partileri istediği hizaya getirirdi. Böylece siyasi partilere "Halk oyuyla seçilmiş olsanız bile rejimin bazı kırmızı çizgilerini geçemezsiniz" mesajı verirdi. Ülkedeki müesses nizamın kendisi olduğunu bu muhtıralarla hatırlatırdı.
Erdoğan Türkiyesinde ise aynı işlevi artık iyice yürütmenin etkisi altına girmiş mahkemeler görüyor: İktidarın çizdiği kırmızı çizgileri ihlal ettiği düşünülen muhalifler, Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ gibi siyasi parti liderleri tutuklanıyor, halk oyuyla seçilmiş belediye başkanları görevden alınarak yerine kayyımlar atanıyor. Veya İmamoğlu’nda olduğu gibi Erdoğan’ı seçimde yenme ihtimali güçlü rakipleri tutuklanma ve siyasi yasak getirilme tehdidiyle yargılanıyor.
14 Mayıs seçimleri öncesi muteber tüm anketler İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın aday olmaları halinde Erdoğan karşısında kazanma ihtimallerinin çok yüksek olduğunu gösteriyordu. CHP tabanının gönlü özellikle İmamoğlu’ndan yanaydı, Yavaş’a nazaran Kürtlerin de tercih edeceği asıl aday oydu. Seçime beş ay kala 14 Aralık 2022’de Altılı Masa adayını belirleme sürecinde iken mahkeme İmamoğlu hakkında 31 Mart 2019’da kazandığı seçimleri iptal edenlere “ahmak” dediği için siyasi yasak kararı verdi. Böylece İmamoğlu’nun adaylığını bertaraf etmek için Kılıçdaroğlu’na gökte aradığı bahane yerde hediye edildi. Erdoğan’ın seçimdeki en zorlu rakibi bu kadar uyduruk bir nedenle iktidarın kontrolü altındaki mahkemelerce saf dışı edildi.
31 Mart 2024 belediye seçimlerini de AKP liderinin devletin tüm imkanlarını İstanbul’da Murat Kurum için seferber etmesine rağmen kazanmayı başaran İmamoğlu bugün yine Erdoğan karşısında seçimi kazanma ihtimali en yüksek adaylar arasında gösteriliyor. Kurum’un seçimi açık farkla kaybetmesine rağmen İmamoğlu’nun amiri gibi bir pozisyonda bakan atanması da Erdoğan’ın milli iradeyi hiçe saydığını ilan eden bir başka adımıydı.
Erdoğan’ın İmamoğlu’nun karşısına bir seçimde çıkma ne niyeti ne de cesareti olduğu görülüyor. Böyle bir ihtimali önlemek için şimdiden harekete geçmiş durumda. İstanbul’da CHP’li iki ilçe (Esenyurt ve Beşiktaş) belediye başkanları çok zayıf gerekçeler ileri sürülerek görevlerinden alınıp tutuklandılar. Erdoğan bu tutuklamalar sonrası “turpun büyüğünün heybede” olduğundan bahsederek sırada İmamoğlu’nun olduğunu ima etti.
İmamoğlu bu gelişme üzerine, belediyelere karşı soruşturmaları yürüten İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’in doğrudan Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda hareket ettiği anlamına gelen demeçler verdi ve asıl hedefin kendisi olduğunu belirtti. Onun bu açıklamaları üzerine İstanbul Başsavcılığı adeta jet hızıyla hakkında bir soruşturma açıp beş günde iddianamesini yazdı. Oysa aynı başsavcılık üç aydır tutuklu bulunan Esenyurt Belediye Başkanı’na dair iddianameyi hala yazmış değil…
İddianamede İmamoğlu hakkında "kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret" ve "terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme" gibi gerekçelerle 7 yıl 4 ay aya kadar hapis ve siyasi yasak talep ediliyor.
14 Mayıs yenilgisi sonrası Kılıçdaroğlu koltuğunda tutunamadı ve yerine Özgür Özel seçildi. Özel seçildiği günden beri kendisinin cumhurbaşkanı aday olmayacağını pek çok kez açıklamak zorunda kaldı. Çünkü CHP tabanı 14 Mayıs seçiminde İmamoğlu ve Yavaş gibi kazanma ihtimali yüksek adayları varken, daha önce Erdoğan karşısında pek çok seçim kaybetmiş Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmesine karşı çok kızgın… Özel parti tabanını teskin etmek için bu yönde demeçler vermeyi gerekli buluyor.
Bu nedenle 14 Mayıs öncesinden farklı olarak Erdoğan için karşısına çıkacak adayı belirlemek bugün çok daha fazla zorlaşmış durumda. AKP lideri karşısına İmamoğlu veya Yavaş’ın aday olarak çıkmasını önlemeye kararlı ama bunu fazla göstere göstere yapması halinde halkın gösterebileceği tepkilerden çekiniyor. O nedenle aynen 14 Mayıs öncesinde olduğu gibi bu isimlerin sanki CHP içerisinde yaşanan bir rekabet sonucu aday olamadıkları havasının verilmesini önemli buluyor.
Erdoğan döneminde Türkiye dünyada bir demokrasiden çok otokrasi olarak görülüyor, ülke hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü endekslerinde dibe vurmuş durumda. Bu şartlarda Erdoğan için her şeye rağmen hala halkın tercih ettiği popüler bir lider olduğu imajını dünyaya vermek çok önemli. Karşısına kazanma ihtimali olan adayların çıkmasına müsaade etmediğinin dünyada anlaşılmasını hiç istemiyor. Bunu önleyebilmesi için ise aynen 14 Mayıs öncesinde olduğu gibi CHP Genel Başkanı’nın kendisinin beklediği doğrultuda hareket etmesi şart.
Oysa Özel’in bunu yapabilmeye, yani İmamoğlu ve Yavaş’ın adaylığını önlemeye ne gücü ne de niyeti olduğu görülüyor. Bu ise Erdoğan kızdırıyor, partisinin geçen hafta Manisa il kongresinde yaptığı açıklama da bu hayal kırıklığıyla yakından ilişkili. Erdoğan orada, Özel’in “şaibeli bir kurultay sonucu” genel başkanlığa seçildiğini iddia etti. Bu oldukça garip ve ilginç bir açıklama… Şöyle ki Özel’in seçildiği CHP kurultayını şaibeli sayacak hiçbir durum yok: 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde Ankara’da gerçekleşen CHP kurultayında delegelerin çoğunluğunun oyunu alan Özel genel başkan seçildi ve Yüksek Seçim Kurulu 8 Kasım 2023 tarihinde kendisine mazbatasını verdi.
Erdoğan’ın “şaibeli kurultay” demeciyle Özel’e örtülü bir tehditte bulunduğu görülüyor. İmamoğlu’nun mahkemeler aracılığıyla bertaraf edilmesi sürecinde iktidarın suyuna gitmezse Özel’in kendi koltuğunu kaybedebileceği mesajı veriliyor. Kimse, Erdoğan rejiminde bir mahkemenin CHP’nin o kurultayını gayrihukuki ilan eden bir karar vermeyeceğini garanti edemez, günümüz Türkiyesinde maalesef böyle bir gelişme kimseyi şaşırtmaz. 2016’da iktidarın etkisi altındaki mahkemeler MHP’nin genel başkanını belirleyeceği olağanüstü kongresini iptal etmişti. O kongre toplansaydı Erdoğan’ın müttefiki Devlet Bahçeli’nin kaybederek yerine Meral Akşener’in seçilmesi bekleniyordu. Mahkemeler kongrenin toplanmasına müsaade etmediği için Akşener ve arkadaşları İYİ Parti’yi kurmak zorunda kalmıştı. Türkiye’nin yakın siyasi tarihinin önemli dönemeçlerinden biri yine Erdoğan’ın mahkemeleri devreye sokmasıyla kendi istediği gibi geçilmişti.
Erdoğan acilen CHP’nin başında İmamoğlu ve Yavaş’ın cumhurbaşkanı adayı olmalarını engelleyecek bir genel başkan görmek istiyor gibi gözüküyor. Bunu başarabilir ve karşısına Kılıçdaroğlu gibi merkez sağdan oy alması zor, karizmatik olmayan bir aday çıkarmasını sağlarsa muhtemelen fazla zorlanmadan önümüzdeki seçimi de “bileğinin hakkıyla” kazandığını ilan edebilecektir.
Her halükarda, Erdoğan’ın karşısına İmamoğlu ve Yavaş’ın çıkacağı bir seçim düzenletme ihtimalinin yok denecek kadar az olduğunu bilmek gerekiyor.
Erdoğan güçlü olduğu için değil, zayıf olduğu için CHP'yi tehdit ediyor, her zaman uyguladığı "ya hep ya hiç" taktiğiyle "Dediğimi yapmazsanız Gezi soruşturmalarını canlandırırım, hepinizi içeri tıkarım!" diye ana muhalefetin gözlerini yıldırmaya çalışıyor.
Bu tür durumlarda taktiği şu şekildedir: "Bakın sopayı yemeyin, gelin size uzattığım şu iki parmak balı alın, win win (kazan kazan), yapalım, siz de kazanın – ama sandıkta değil ha! – biz de kazanalım."
Bugüne kadar bu taktiği muhalefeti hizaya getirmede başarıyla uyguladı, şu anda da uygulayabilir. Lâkin şöyle bir sorun var: 14 Mayıs'ta muhalif halk kesimleri çok ağır bir tokat yedi, kandırıldıklarını iliklerine kadar hissettiler
Bu kez CHP yönetimini hizaya getirmek tabanının da aynı noktaya getirilebileceği anlamına gelmiyor. Evet, muhalif tabanın yankı odalarını yönlendirebilecek imkan ve kabiliyetlere (gazeteci ve politikacılara) sahipler… Fakat bu kez işleri çok zor…
İmamoğlu ve Yavaş'ın oy pusulasında olmadığı bir seçimin, gerçek bir seçim olduğuna, CHP adayının sanki kazanma ihtimali bulunduğuna bu kez muhalif seçmeni ikna etmeleri bence mümkün değil…
Muhalif seçmen bu durumda seçimi muhtemelen fiilen boykot edecektir, muhalif cephede böyle bir hareketlenme olmayınca bu kez Erdoğan'ın "Bakın etrafımda kenetlenmezseniz, onlar, o öcüler, teröristler, eşcinseller, laikler iktidara gelir, başörtüyü yine yasaklarlar" şeklinde söylemlerle kendi tabanını korkutabilmesi, konsolide edebilmesi mümkün olmayacaktır.
Hep vurguladığım husus: CHP, güdümlü muhalefetin gerektirdiği rolü oynamazsa veya oynayamazsa rejim ayakta kalamaz.