İsrail, Erdoğan’ın Trump’la yeni bir başlangıç yapmasına müsaade edecek mi?

Buradan şunları anlıyoruz: Erdoğan Trump’a Suriye’de istediğini verdi ama İsrail’le ilgili konularda henüz somut bir gelişme yok. Netanyahu kendisiyle ilişkilerini somut adımlarla düzeltmeden Erdoğan’ın Trump’la yeni bir başlangıç yapmasına müsaade etme niyetinde hiç değil…

ÖMER MURAT 01 Nisan 2025 HABER ANALİZ

Türkiye Erdoğan’ın tek adam rejimine dönüşmeden önce, yani belli ölçüde de basın özgürlüğünden bahsedilebilirken, gazetelerin Washington temsilcileri kamuoyunun bilgilendirilmesi bakımından önemli görevler icra ederlerdi. Nitekim bu gazetecilerin pek çoğunun daha sonra medyada kritik konumlara gelmesi de tesadüf değildir.

ABD ve Türkiye arasında karşılıklı üst düzey ziyaretler olduğunda bu gazeteciler Washington’daki bağlantılarıyla temasa geçerek, neler olup bittiğine dair içeriden değerli bilgiler paylaşırlardı. Çoğu zaman ABD’li yetkililer, açıktan söylemeleri halinde Ankara’yla sorun yaşamalarına neden olabilecek bilgileri bu gazeteciler aracılığıyla paylaşarak araya bir perde koymayı tercih ederlerdi.

Artık Türk medyası bakımından bu anlamda bir Washington gazeteciliği kalmadı, medya tümüyle iktidarın kontrolü altına girdiği için ABD başkentine gönderilen gazetecilerin vazifesi de ikili ilişkiler söz konusu olduğunda kendilerine Ankara’dan gönderilen propaganda notlarını tekrarlamaktan ibaret oluyor.

O gazetecilerin yokluğunda özellikle Washington’a yapılan ziyaretlerde aslında neler yaşanmış olabileceğini anlayabilmemiz için elimizde fazla kaynak kalmıyor, iki Bakanlığın yaptığı suya sabuna dokunmamaya özenle dikkat eden yazılı açıklamalardan fazla bir şey çıkarabilmek pek mümkün olmuyor. Hele Hakan Fidan’ın son Washington ziyaretinde olduğu gibi bir de ortak basın toplantısı düzenlenmeyip gazetecilerin sorularına spontane cevaplar vermekten de kaçınılmışsa kamuoyu için her şey bir sır perdesi altına gömülmüş oluyor.

Bu şartlarda uluslararası basında çıkan haberler dışında bu tür ziyaretlerde neler yaşanmış olabileceğine dair bize ipuçları verecek güvenilir kaynaklardan mahrum durumdayız. Uluslararası basın ise kendi hitap ettiği asıl kitle bakımından fazla ilgi çekici bulmadığından çoğu zaman bu ziyaretlerin ayrıntılarına eğilmiyor. Bunun bir istisnası ise Yunan basını.

Yunan basınının Washington muhabirleri için bir Türk yetkilinin oraya yaptığı ziyaret yakından takip etmeleri gereken önemli hadiselerden biri… O nedenle hemen ABD’li kontaklarıyla temas edip ziyarette neler yaşandığına dair bilgiler toplamaya çalışıp bunları yazıyorlar.

Trump – Erdoğan telefon görüşmesi sonrası Türkiye’nin F-35 programına geri döneceği ihtimalinin konuşulması Yunanistan’ın tabiatıyla hemen dikkat ve endişesini celp etti. Kathimerini gazetesinin Washington muhabiri Lena Argiri, Fidan’ın ziyaretinde özellikle bu konuda bir anlaşma yaşanıp yaşanmadığını öğrenmeye çalışmış, onun yazdıklarından şunları öğreniyoruz: (Yazının bundan sonraki bölümünde tırnak içerisinde yer verdiğim kısımlar Argiri’nin İngilizce makalesinden yapılmış tercümelerdir.)

Erdoğan’ın Trump’la yaptığı görüşme sonrası Fidan Washington’a “bir talep listesi ve büyük beklentilerle” gelmiş, özellikle F-35 konusunda olumlu bir gelişme yaşanacağı umudu yüksekmiş, ama ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarından çıkarılarak F-35 programına yeniden alınabilmesi için “gerekli önkoşulları ve şartları tekrarlamaktan ve müzakerelerin teknik düzeyde devam etmesini önermekten” öteye gitmemiş. “Fidan, Türk heyetini hayal kırıklığına uğratacak şekilde Rubio'dan herhangi bir taahhüt alamadı.”

Ziyaretin ikinci kritik konusu ise Erdoğan’ın en yakın zamanda Beyaz Saray’da ağırlanma isteği imiş. Ankara böyle bir ziyaret için Beyaz Saray’dan resmen bir talepte bulunmuş, bu çerçevede ziyaretin bu ayın ikinci yarısında düzenlenmesine yönelik program neredeyse onaylanmak üzereymiş ki bu arada İmamoğlu’nun tutuklanması hadisenin yaşanması “Washington’da tereddütlere yol açmış.”

Bu şu demek: Trump Yönetimi, Erdoğan’ın ne yapmaya çalıştığını anlamış. Böyle bir ziyaretin İmamoğlu’nun tutuklanmasına örtülü bir onay verdikleri sonucunun çıkarılmasına sebep olacağını görmüşler. Böyle bir hava vermek doğru olur mu, diye şüpheye düşmüşler. O nedenle ziyaretin muhtemelen ertelenmesi üzerinde duruluyor. Diğer yandan Trump Yönetimi, İmamoğlu’nu tutuklatması sonrası Erdoğan’ın uluslararası imajının nasıl iyice dibe vurduğunu ve Türk ekonomisinin geçirdiği sarsıntıyı da dikkate alarak AKP liderinden böyle bir ziyaret için daha fazla tavizler koparabileceğini de hesaplıyor olabilir.

Fidan’ın talep listesinin bir diğer maddesi ise Suriye’ye yönelik yaptırımların bir an evvel kaldırılmasıymış. Bu konuda da Rubio’dan müspet bir cevap alamamış, “Washington geçici hükümete ve Ahmed Şara'ya karşı tedbirli bir tutum takınmaya devam ediyor ve kapsamlı politika değişiklikleri yerine aşamalı, temkinli adımlarla ilerlemeyi tercih ediyor.”

Önceki yazımda anlattığım gibi, Erdoğan’ın bir süreden beri Trump Yönetimiyle müzakereler yürüttüğü ve iki ülke arasındaki netameli konuları çözmek üzere muhtemelen kamuoyuna henüz açıklanmayan (veya ileride propagandayla çarpıtılarak açıklanacak) tavizler verdiği anlaşılıyor. Birkaç dakika sürdüğü anlaşılan telefon görüşmesinde muhtemel ki bu müzakerelerde varılan mutabakatlar, taraflar arasında en üst düzeyde şifahen teyit edilmiş oldu. Bu nedenle Fidan, Washington’a büyük umutlarla geldi ama işler tam olarak beklediği gitmedi.

Bunun temel nedenlerinden birini de Argiri’nin yazısında buluyoruz: “Washington'da F-35'lerle ilgili tartışmalar İsrail'de endişelere yol açtı. Başkentteki kaynaklar İsrailli yetkililerin bu gelişmeleri son derece ciddiyetle ele aldıklarını, sert muhalefetlerini en üst seviyelere taşıdıklarını ve ABD politikasındaki olası bir değişimi engellemek için baskılarını sürdürdüklerini belirtiyor.”

Buradan şunları anlıyoruz: Erdoğan Trump’a Suriye’de istediğini verdi ve bu çerçevede Şara-Abdi anlaşması imzalandı, ama İsrail’le ilgili konularda henüz somut bir gelişme yok. Önceki yazımda da vurguladığım gibi Erdoğan’ın Trump’la ilişkilerini hayal ettiği noktaya getirebilmesi için Netanyahu idaresindeki İsrail’le de münasebetlerini normalleştirmesi gerekiyor. Oysa Erdoğan için gelinen aşamada bunun iç siyasetteki maliyeti biraz pahalı olacaktır. AKP lideri İsrail’le ilişkileri düzeltmeden Trump’la “can ciğer kuzu sarması” olma ihtimali bulunduğuna gerçekten kendini inandırmışsa daha çok sükût-u hayal yaşayacak demektir. Netanyahu kendisiyle ilişkilerini somut adımlarla düzeltmeden Erdoğan’ın Trump’la yeni bir başlangıç yapmasına müsaade etme niyetinde hiç değil…

Keza Rubio’nun F-35 konusunda Fidan’ı eli boş döndürecek şekilde hiçbir taahhütte bulunmaması, Washington’un ikili ilişkilerde bir dönüm noktası mesabesinde olacak böylesine olumlu bir gelişmenin İmamoğlu’nun tutuklatılmasının hemen akabinde yaşanmasını, zamanlama bakımından doğru bulmamasıyla ilgili gözüküyor.

Erdoğan, İmamoğlu’nun tutuklatılmasının her adımını ince ince planlamış gözükse de ekonomide yaşanan sarsıntı ve Fidan’ın Washington’dan eli boş dönüşü operasyonun kendisi için öyle “tereyağından kıl çeker gibi” sorunsuz gerçekleşmediğini gösteriyor.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat