CHP’ye kayyım atanır mı? Erdoğan bu havayı neden veriyor?

8 Min Read

Rasim Ozan Kütahyalı’nın (nam-ı diğer ROK) CHP’ye kayyım atanacağına dair attığı twitlerin, kafasına estiği için paylaştığı temelsiz bir duyum olduğunu sanmak yanlış olur. Nitekim muhalif cenahtan bir gazeteci olan Altan Sancar da CHP yönetiminin bu yönde duyumlar aldığını belirten paylaşımlarda bulundu. Esasen İstanbul Borsası’nın ROK’un twitlerini fazlaca ciddiye alarak gösterdiği tepki de piyasada bu yönde duyumların zaten dolaşmasıyla ilgili olmalıdır.

Keza MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin hemen ertesi günü X hesabından paylaştığı, yine kasten hemen her tarafa çekilebilecek uzun cümlelerle doldurulmuş yazılı açıklamasında, CHP’ye kayyım atanmasının hem yanlış hem de imkânsız olacağını açıkça vurgulaması da bu duyumların pek de temelsiz olmadığını gösteren bir başka diğer gelişmedir.

Fakat ROK bu duyumu zamansız ve/veya yersiz paylaştığı için iktidarın hiddetini çekmiş olabilir. Veyahut aslında kendisine söylenileni yapmıştır ama borsanın bu habere öyle ânî bir düşüşle tepki vereceğini öngöremediği için iktidar şimdi onu günah keçisi yaparak meseleden sıyrılmayı tercih etmektedir. Bu bakımdan kamuoyunun tepkisini dindirmek üzere gözaltına alınıp aynı gün bırakılması da hiç şaşırtıcı olmadı.

Bununla birlikte “Erdoğan gerçekten CHP’ye kayyım atamaya mı hazırlanmaktadır?” sorusunun nüanslı bir cevabı var.

AKP lideri aslında CHP’ye kayyım atamak istemiyor, lakin bu atama tehdidiyle CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i istediği noktaya getirmeye çalışıyor. İş Bankası’na kayyım atama tehdidi de aynı amaca matuf. Bu tehditlerin hedeflediği etkiyi yapabilmesi için yeterince gerçekçi olması gerekiyor, ROK muhtemelen bu amaçla kullanıldı.

Aslında CHP’yi olağanüstü kongreye zorlaması da bu hedefi taşıyordu. Asıl amacı Özgür Özel’i değiştirmek olsaydı, o kongrede Özel alaşağı edilip yerine Kemal Kılıçdaroğlu veya bir başkası seçtirilebilirdi.

Fakat Erdoğan’ın böyle göstere göstere CHP Genel Başkanı’nı belirlemesinin parti ile tabanı arasında bir kırılmaya yol açacağını görebiliyorlar. O nedenle o kadar ileri gitmeye cesaret edemediler.

Ne olup bittiğini anlayabilmemiz için şu sorunun doğru cevabını bulmamız gerekiyor: Erdoğan’ı CHP’yle ilgili şu an bu denli rahatsız eden sorun nedir? İmamoğlu zaten tutuklandı, Erdoğan en azılı rakibini kodese yollayarak önemli bir baş ağrısından kurtuldu. İmamoğlu’nun tutuklanmasını protesto eden sokak eylemleri de büyük ölçüde sönümleniyor. Bunların Erdoğan’ı iktidardan düşürebilecek gücü olmadığı giderek daha fazla kanıksanıyor. Evet, bunun iktidar bakımından beklenmedik, ağır bir ekonomik faturası oldu, Merkez Bankası’nın rezervlerinin dörtte üçünü Türk lirasını tutabilmek için üç hafta kadar bir sürede yakmak zorunda kaldılar, yine normalde bu yıl faiz indirimleri yapması beklenen Merkez Bankası’nın dün politika faizini yükseltmek zorunda kalması da İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası yaşanan gelişmelerle yakından ilgili…

Fakat olan oldu, bedeller ödendi, Erdoğan her türlü hukuksuzluğu irtikap etmekten kaçınmayarak koltuğunda tutunmayı sürdürüyor. CHP’nin İmamoğlu’nu hapisten çıkarma gücü olmadığı da net bir şekilde görülebiliyor. Erdoğan’ı bunlara rağmen hâlâ rahatsız eden ve aktif bir şekilde CHP’ye yüklenmesine neden olan sorun nedir?

Çünkü Erdoğan bu kadar ağır ekonomik bedeller ödenmesine ve uluslararası arenada zaten pek parlak olmayan imajının rakibini tutuklatarak iyice dibe vurmasına rağmen “İmamoğlu belasından” hala tam olarak kurtulamamış olmanın kızgınlığını yaşıyor.

Neden kurtulamadı? Zîrâ İmamoğlu hala CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve Özgür Özel bunun her şeye rağmen böyle süreceğini ilan ediyor. Bu, Erdoğan için çok büyük bir açmaz. Bunun AKP lideri için neden hayati bir sorun olduğu iyi anlaşılırsa CHP’nin rejimin bekası için bugüne kadar oynadığı kritik rol de anlaşılmış olur.

İmamoğlu CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak kaldığı müddetçe, Erdoğan’ın bugüne kadar başarıyla sergilemiş olduğu seçim tiyatrosunu bir kez daha tekrarlayabilmesi mümkün değil. Çünkü CHP, İmamoğlu’nda sonuna kadar ısrar ederse, bu seçime birkaç ay kala YSK tarafından adaylık başvurusu resmen reddedilene kadar CHP’nin başka bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağı demektir.

Bu, Erdoğan bakımından birkaç bakımdan tahammülfersa bir problemdir. Çünkü öncelikle CHP’nin adayı olduğu müddetçe İmamoğlu’nun unutturulması kolay olmayacaktır. “İmamoğlu belası” bu yüzden ortadan kalkmadığı için CHP’nin Erdoğan’ın tasvibini alan bir aday çıkarabilmesi de mümkün olmayacaktır.

Oysa Erdoğan seçim hazırlıklarına birkaç yıl önceden, evvel emirde CHP’nin hangi adayı çıkaracağı meselesini çözerek başlar. Bu işin uzaması ve belirsiz kalması AKP liderinin istediği şekilde bir seçim denklemi kuramayacağı anlamına gelmektedir.

Erdoğan CHP’nin başında cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacak (tabii ki İmamoğlu ve Yavaş dışında) bir genel başkan istiyor. Özgür Özel bunu yapsa Erdoğan’ın CHP’ye yönelik tehditleri bıçak gibi kesilecektir. Çünkü aslında Özel, Erdoğan’ın “tam dişine” göre bir rakiptir.

Fakat Özel’in partisinin tabanını karşısına almadan bunu yapabilme gücü yoktur. Çünkü Özel bunu yaptığı anda şu soruyla yüzleşecektir: “Erdoğan seni niye tutuklatmıyor?”

Erdoğan’ın kendisini yenebilecek veya seçim hesaplarını zorlaştıracak siyasi rakiplerini hapislere tıktığı bu kadar ortaya çıktıktan sonra Özgür Özel’in hep bu şüphe altında kalması kaçınılmazdır.

Artık herkes gördü ki hakem maçı sizin kazanmasına kesinlikle izin vermeyecek. Bu durumda kazanma ihtimali olmayan bir maça sanki kazanacakmış gibi çıkmanın, taraftarı sanki yenme ihtimali varmış gibi motive etmeye çalışmanın manası nedir?

Yoksa muhalefetin rolü, sandıkta iktidar değişiminin artık imkansız hale getirildiği Türkiye’nin açık bir diktatörlüğe dönüştüğünü iç ve dış kamuoyuna karşı perdelemek midir?

Bu sorulara ikna edici cevaplar veremeyeceği için CHP Genel Başkanı ile tabanı arasına kara kedi girecektir. Özel’in bu konuda Erdoğan’ın tüm baskılarına rağmen geri adım atamamasının asıl nedeni de budur.

CHP tabanı Erdoğan’ın karşısına yenebileceği bir adaydan başkasının çıkmasına müsaade etmediğini bu kadar açık görmüşken, onları eskisi gibi “gerçekten kazanma ihtimali olduğuna inandırabilmek”, bu seçim tiyatrosuna coşkuyla katılmalarını sağlamak hiç kolay değil.. Hatta bana sorarsanız artık öyle bir ihtimal yok.. 14 Mayıs öncesi ve sonrasındaki pek çok yazımda ve konuşmamda vurguladığım gibi 14 Mayıs o bakımdan bir dönüm noktasıydı, öncesine dönme ihtimali olduğunu sananlar sadece kendilerini kandırıyorlar.

ROK’un CHP kayyımı olarak atanması beklenen isim olarak Hikmet Çetin’den bahsetmesi de bu fotoğrafa oturuyor. Hikmet Çetin gibi bir ismin cumhurbaşkanı adayı olması Erdoğan’ın gönlünde yatan seçenektir. Çetin kağıt üzerinde siyasi geçmişiyle, kimliğiyle tüm CHP tabanını rahatlıkla etrafında toplayabilecek bir isimdir, lakin merkez sağdan oy alabilmesi pek mümkün değildir. Ama saygın devlet adamı tarafı öne çıkarılarak – aynen Kılıçdaroğlu’nun adaylığında olduğu gibi – CHP tabanını sanki kazanma ihtimali olan bir adaymış gibi heyecanlandıracak şekilde sahte bir parlatmaya tabi tutulabilecek bir kimliği vardır. Erdoğan balonun patlak olduğundan emin olduktan sonra böyle bir CHP adayının yüzde 55 düzeyinde oy aldığı şeklinde sahte anketlerle şişirilmesini teşvik etmekten kaçınmayacaktır.

Erdoğan CHP’ye ve İş Bankası’na kayyım atama tehditleriyle CHP’yi 14 Mayıs öncesindeki konumuna getirmeye çalışıyor. Başarısını pek çok seçim zaferiyle ispat etmiş bir oyundan vazgeçmeye hiç niyeti yok. Veya başka bir oyun bilmediği için aynı oyunu tekrarlamakta ısrar ettiğini de söyleyebiliriz. Bu ısrarını sürdürüp CHP’yi “İmamoğlu davasını” terk etmeye zorlarsa parti ile tabanı arasında bir kopuş yaşanacak ve rejim geniş muhalif kitleleri yönlendirebilme kabiliyetini tamamıyla kaybedecektir.

Sözün özü, rejim ciddi bir köşeye sıkışmışlık içerisinde. Açıktan bir diktatörlüğe dönüşmenin hem içeride hem de dışarıdaki neticeleriyle yüzleşmekten korkuyor. Bu kez CHP de Erdoğan’ı kurtarabilmekten aciz görünüyor.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
Haberi Paylaş