ABD devlet tahvillerini en fazla elinde tutan ilk üç ülke: Japonya – 1 trilyon 79 milyar dolar, Çin – 760 milyar dolar, İngiltere – 740 milyar dolar. Trump’ın sevdiği tarzda konuşacak olursak: ABD Başkanı elindeki kartların çok güçlü olduğunu düşünüyordu ama rakiplerinin elinin de hiç zayıf olmadığını yaşayarak öğrendi.
ABD Başkanı Donald Trump, “Kurtuluş Günü” gibi büyük laflarla neredeyse tüm dünya ülkelerine yönelik ilan ettiği yüksek gümrük vergilerinden bir hafta sonra – Çin hariç – çark etmek zorunda kaldı. Bu dramatik U dönüşünün neden yaşandığını anlamak bundan sonra neler olabileceğini öngörebilmek bakımından önemli.
Bu kadar ânî bir frene neden olan gelişme, Trump’ın yeni gümrük vergilerinin ilanı sonrası dünya borsaları durdurulamaz şekilde düşüşe geçince yatırımcıların ABD devlet tahvillerini satmaya başlaması oldu. Bu oldukça ilginç bir tepkiydi, çünkü normalde uluslararası piyasalarda bu tür krizler yaşandığında yatırımcıların güvenli liman olarak görüp demirlediği yer ABD devlet tahvilleridir. Küresel ekonomi bakımından diğer devlet tahvillerinden farklı özel bir konumda bulunan bu tahvillerin getirileri dünyadaki borçlanma maliyetleri için aynı zamanda bir çıpa işlevi görür. Başka bir ifadeyle, dünya genelinde pek çok yatırım, ABD devlet tahvillerinden ne kadar daha riskli olduklarına göre fiyatlandırılır. Bu nedenle bu tahviller adeta piyasalardaki tüm işlemlerin merkezinde yer alır.
Trump yüksek gümrük tarifelerine 90 günlük bir ara verdiğini duyurup da piyasaları biraz yatıştırana kadar, 30 yıllık ABD devlet tahvillerinin getirisi 2020’den bu yana en keskin artışı yaşayarak bir ara yüzde 5’in üzerine çıktı. Bu oran ekonomideki tüm faizleri etkileyeceği için başta mortgage (ipotekle gayrimenkul alımı) olmak üzere tüm borçlanma oranlarının yükseleceği, hatta ABD devletinin de artık daha yüksek faizle borçlanacağı anlamına geliyordu. Trump bunu göze alamadı ve geri adım attı.
ABD devlet tahvilleri, Amerikan finans kompleksinin ana temeli gibidir. Bu tahvilleri dünyada en fazla elinde tutan ilk üç ülke şöyle sıralanıyor: Japonya – 1 trilyon 79 milyar dolar, Çin – 760 milyar dolar, İngiltere – 740 milyar dolar. Geçtiğimiz hafta bazı ülkelerin ABD devlet tahvillerinin bir bölümünü elden çıkardığı anlaşılıyor. Trump’ın sadece Çin’e değil Avrupa dahil ABD’nin tüm ticaret ortaklarına yeni gümrük vergileriyle rest çektiği hatırlandığında bu ülkelerin bu hamleyle “reste restle” karşılık vermiş oldukları anlaşılıyor. Bir habere göre satışa geçerek ABD tahvillerin faizlerinin yükselişine neden olan asıl ülke Japonya’ydı. Trump’ın sevdiği tarzda konuşacak olursak: ABD Başkanı elindeki kartların çok güçlü olduğunu düşünüyordu ama rakiplerinin elinin de hiç zayıf olmadığını yaşayarak öğrendi.
Trump Yönetimi şimdi diğer ülkelerle 90 günlük bir müzakere sürecine başlıyor, fakat herkes zayıf tarafını görmüş durumda… Çin’in tek başına ABD devlet tahvili piyasasını çalkantıya sokacak gücü var. Pekin’in birdenbire elindeki tüm tahvilleri satmasını kimse beklemiyor, çünkü bu piyasalarda yapacağı şiddetli depremle kendisine de zarar verecektir. Bununla birlikte tahvilleri peyderpey elinden çıkarmaya başlaması da ABD’yi baskı altında tutmaya yetecektir. Nitekim Çin Merkez Bankası’nın birkaç yıldır, uluslararası yatırımcılar için ABD tahvilleri gibi bir başka güvenli liman olan altına yönelerek rezervlerini çeşitlendirdiği görülüyor. Örneğin sadece geçen Şubat ayında altın rezervlerine beş ton daha eklemiş.
Trump Yönetiminin yüksek gümrük tarifeleri adımını atmadan önce bazı hesapları iyi yapmadıkları, bu adımın ekonomide oluşturacağı büyük dalgalanmaları öngöremedikleri iyice ortaya çıktı.
Trump’ın Çin hariç diğer ülkelere yönelik gümrük vergilerindeki artışı yüzde 10’a çekip 90 gün ara vermesi piyasalarda o gün (Çarşamba günü) bir rahatlamaya neden olsa da bunun geçici olduğu hemen ertesi günü görüldü ve ABD borsaları yeniden düşüşe geçti.
ABD ve Çin arasında başlayan ticaret savaşının alevlenmesi halinde bunun dünya ekonomisinde oluşturacağı büyük çalkantının herkes farkında… Yani yatırımcılar için tehlike geçmiş değil… Trump Çin’e yönelik gümrük tarifelerini yüzde 145’e çıkardı, Pekin de buna misilleme yaparak ABD'ye yönelik gümrükleri yüzde 125’e yükseltti. Bu kadar yüksek oranlar fiilen aslında iki ülkenin birbiriyle ticareti sürdürmesini imkansız hale getirmesi demek. İki ülke ekonomisi birbirine çok bağımlı halde olduğu için eğer kısa sürede bir anlaşmaya varamazsalar bu kapışmanın iki ekonomiyi de büyük krizlere sokması bekleniyor. Böyle bir kriz sadece onlarla da kalmayacaktır, çünkü iki ülke dünya ekonomisinin yüzde 40’ına tekabül ediyor.
Yaklaşık otuz yıldır iki taraf için de kazançlı gözüken bir ilişkinin sonuna geliniyor. Amerikan şirketleri fabrikalarını Çin’e taşıyıp ucuz iş gücünden istifade ederek bunun getirdiği karlılıktan yararlandılar. Çin ise ABD’yle kurduğu bu ilişki sayesinde müthiş bir ekonomik sıçrama gerçekleştirdi, milyonlarca Çinli yoksulluktan orta sınıfa geçti, onların harcama gücü arttıkça Çin yine Amerikan şirketleri için önemli bir pazara dönüştü. Amerikan şirketleri bu ilişkinin belki kazananıydı ama Amerikan halkının geneli için bunu söylemek mümkün değil. Fabrikaların Asya’ya taşınmasının bedelini Amerikan alt ve orta sınıflarının bir bölümü işsiz kalarak ödediler ve bunun getirdiği kızgınlık bugün Trump gibi popülist bir şahsiyetin başkanlık koltuğuna oturmasının temel sebeplerinden biri oldu. O nedenle Trump’ın seçim kampanyasında en fazla seslendirdiği vaatlerinden birisi Çin’e karşı gümrük vergilerini yükselterek fabrikaları geri getirmekti.
ABD, önümüzdeki 10 yıl gibi bir süre içerisinde Çin’in yükselişini durdurmazsa, sonrasında artık bunu yapabilme gücünün olmayacağından endişe ediyor. Fakat büyük bedeller ödemenden bunu öyle kısa sürede gerçekleştirmek artık mümkün değil… İki ülke ekonomisi birbirine o kadar bağımlı hale gelmiş durumdaki aralarındaki bir ticaret savaşından herhangi birinin ağır hasar almadan çıkma ihtimali yok… Akıllı telefonların yüzde 73'ü, dizüstü bilgisayarların yüzde 78'i, video oyun konsollarının yüzde 87'si ve oyuncakların yüzde 77'si ABD’ye Çin'den geliyor. Yeni gümrük vergilerinin ABD’de enflasyonu yükseltmesi ve resesyonu tetiklemesi bekleniyor.
ABD’nin Çin’e bağımlılığı nadir toprak elementleri olarak bilinen kritik madenlerde ise yüzde 90’lara çıkıyor. Çin’in buradaki üstünlüğü sadece o elementlerin madenlerine sahip olmaktan gelmiyor, o tür madenleri dünyada Brezilya gibi başka ülkelerde de bulabilmek mümkün… Fakat onların işlenmesi ayrı bir endüstri ve tecrübe istiyor. Dünyadaki nadir toprak elementleri yüksek teknolojili ürünlerde kullanılıyor, bunlar arasında yapay zeka, silah endüstrisi da var. Bu nedenle Trump 2 Nisan’da Çin’e yüksek gümrük vergileri açıklarken nadir elementleri muaf tuttu. Böylece aslında Çin’e karşı ABD’nin kırılgan bir yönünü de ifşa etmiş oldu.
Pekin bunun tabiatıyla gayet farkında… Trump’a misillemede bulunurken nadir toprak elementlerinin ihracatına da kontroller getirmeyi ihmal etmedi. Bu bir yasaklama değil, ama Çin gerekirse bu avantajını ABD’ye karşı kullanabileceği işareti veriyor. ABD bu konudaki zafiyetini ortadan kaldırmak için dünyada nadir toprak elementleri içeren maden arayışına girmiş durumda, yine bunların işlenmesi için ABD’de fabrikalar kuruluyor. Fakat Çin’e alternatif konuma gelebilmesi için daha epey bir süre geçmesi gerektiği belirtiliyor.
Çin için de ABD en önemli ihracat pazarı. 2024’te ABD’ye 440 milyar dolarlık ihracat yaparken ABD’den ithalatı 145 milyar dolarda kaldı. Çin’in bu pazarı kaybetmesi, pek çok şirketinin darboğaza girmesi, ülkede işsizliğin artması demek…
Madem iki taraf için de zararlı olacak, belki silahlı bir çatışmaya dönüşme potansiyeli olan bir ticaret savaşı yerine anlaşmayı tercih etmezler mi? Tarihte büyük güçlerin yükselen güçleri her ne pahasına olursa olsun durdurmaya çalıştığını gösteren pek çok örnek var. Bir asır kadar önce büyük güç İngiltere’nin yükselen güç Almanya’yı durdurma hamlesi I. Dünya Savaşı’nın asıl sebebiydi. O nedenle bana soracak olursanız ABD ve Çin arasındaki kapışmanın alevlenmesi kaçınılmaz. Şu anda da muhtemelen bunun ilk merhalesine şahit oluyoruz.