Çalıyor ama çalışıyor sözünün dilden dile dolaştığı bir dönemde “17-25 Aralık Kral Çıplak, Hırsızdan korksak polis olmazdık be…” sözleriyle 28 yaşında hafızalara kazınan komiser yardımcısı Hüseyin Korkmaz, anlattıkları ile Türkiye’nin bir dönemine ışık tutuyor.
Fotoğraf: Adem Yavuz Arslan
Kanser tadavisi gören ve 2025 yılının ilk günlerinde hayatını kaybeden İstanbul Emniyet Müdürlüğü projeli suçlar ekip büro amiri eski komiser yardımcısı Hüseyin Korkmaz, gazeteci Adem Yavuz Arslan’a verdiği röportajla, Türkiye’nin bir dönemine ışık tuttu. Sadece bir döneme ışık tutmadı aslında; kafaları kurcalayan birçok sorunun cevabını da verdi.
Soyadı ile müsemma bir hayat yaşayan Korkmaz aramızdan ayrıldığında 37 yaşındaydı. Yunus Emre’nin “Bu dünyada bir nesneye/ Yanar içim, göynür özüm / Yiğit iken ölenlere / Gök ekini biçmiş gibi.” mısralarının içimizde bıraktığı hüzüne hüzün kattı ve gitti.
ARSLAN: HAYATIMIN EN ZOR RÖPORTAJLARINDAN BİRİSİ
Adem Yavuz Arslan’ın röportaj yaparken ki duygularını anlattığı yazısında özenle kullandığı kelimeler dikkatlerden kaçmadı: “37 yaşındaki genç komiser yardımcısı uzun süredir kanser tedavisi görüyordu ve vefatından kısa süre önce kendisiyle röportaj yapma imkânı buldum. 30 yıllık meslek hayatımın en zor röportajlarından birisiydi diyebilirim. Zira Hüseyin Korkmaz, ağır bir tedavi sürecinden geçiyordu ve ağrıları nedeniyle röportaja sık sık ara vermek zorunda kaldım.”
KORKMAZ’IN O SÖZLERİ HALA KULAKLARDA…
17 Aralık yolsuzluk operasyonunda görev alan ve “17-25 Aralık Kral Çıplak. Hırsızdan korksak polis olmazdık be…” sözleriyle bir dönemin özetini hafızalara kazıyan Hüseyin Korkmaz’ın hayatının ilk ve son röportajını dinleyen birçok kişinin gözlerinin nemlendiği muhakkak.
Korkmaz’ın gördüğü kanser tedavisinin verdiği acılar adeta ekrandan taşıyor ve insanın kalbine dokunuyor desek abartmış olmayız. Hüseyin Korkmaz, bu röportajla 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonuna dair bilinmeyen pek çok şeyi tarihin hafızasına armağan etti ve aramızdan ayrıldı.
KORKMAZ, GERİDE KALANLARA NASIL BİR MESAJ VERDİ?
Hayatının en verimli çağında muhtemelen yaşadığı stresin ve yaşatılanların etkisiyle de kansere yakalanan ve aramızdan ayrılan Hüseyin Korkmaz geride kalanlara bir görev bıraktı.
Türkiye tarihine damga vuran 17 Aralık 2013 yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun en kritik isimlerinden biriydi Hüseyin Korkmaz. Bütün yaşadıklarına rağmen röportajda “Bugün olsa yine aynı operasyonu yapardım. Haysiyet sahibi bir polisin bu operasyonu yapmamak gibi bir seçeneği yok, olamaz. Aksi, intihar olurdu herhalde ki o da itikadıma sığmazdı.” derken bir an bile tereddüt göstermiyordu.
Korkmaz’ın bu sözleri, çok değerli. Hüseyin Korkmaz, dikkat ederseniz unuttuğumuz bir kelimeden haysiyetten ve “Haysiyet sahibi polisten” bahsediyor. Gelin, hep birlikte Korkmaz’ın anlatıkları için tarihe not düşelim.
17-25 ARALIK OPERASYONU DARBE GİRİŞİMİ Mİ?
17-25 Aralık operasyona 'yargı darbesi girişimi' diyen iktidara ve muhalefete bir mesajı var Korkmaz’ın. Sözleriyle milyonlara mesaj veriyor.
Peki ya milyonlar, bu gerçekler karşısında ne yapıyor? İşte orası yıllardır flu…
Ülkesi için bedel ödemiş genç komiserin sesi yorgun, ses tonu çektiği büyük ıstıraptan işaretler veriyor. Ve anlattıkları birinci elden bilgiler. Bakın, 17-25 Aralık için neler söylüyor:
“17 Aralık’a gidelim. Bir yolsuzluk gerçekleşmiş. Herhangi bir dokunulmazlığı olmayan Reza Zarrab gibi kişileri yakalamışım. Rüşvet veriyor, kime? Bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan ve Egemen Bağış. Ayrıca Bilal Erdoğan’a rüşvet gönderiyor. Ben bu isimlerle ilgili takibat yapıyor muyum? Hayır. Yasama dokunulmazlığı olmayanlarla ilgili durum yok zaten. 17 Aralık günü geliyor, bunları raporluyorum. Diyorum ki rüşveti vereni bu, alanı olması gerekir; buna tahteravalli suç denir, alanı kim? Mecliste. Anayasal hüküm belli. Adalet Bakanlığı’nın 100 nolu genelgesi vardır. İlgili savcılık topladığı delilleri meclise gönderir. Biz de öyle yaptık. 18 Aralık günü 309 sayfalık bir rapor oluşturduk. Savcı talep etti. Meclise gönderildi bu rapor. Mecliste kayda alındı. Meclis komisyonu kuruldu. Adı geçen bakanlarla ilgili cebri bir uygulamamız var mı? Gayri hukuki bir şeyimiz var mı? Tamamen Adalet Bakanlığı genelgesini harfi harfine uyguluyoruz. Meclise gönderiyoruz ve diyoruz ki, ‘ey meclis sen halk iradesisin, sana gönderiyoruz’. Darbelerde halk iradesine gönderilir mi? Herhangi bir gözaltına alınan veya yasama dokunulmazlığı engellene bakan var mı? Yok. Bu soruşturmaya darbe diyemezsiniz. Ortada bal gibi yolsuzluk var.”
BÜTÜN SORULAR CEVABINI BULDU
Gazeteci Arslan, yıllardır Erdoğan ve iktidar yazarlarının gündeme getirdiği her şeyi tek tek soruyor.
Hükümetin “Dershaneleri kapatacaktık, Cemaat böyle bir operasyona girişti” iddiasını da, “Operasyonu politik amaçla mı yaptınız?” sorusuna da, bir fezleke de ‘dönemin başbakanı’ diye yazıp yazmadıklarını, “Bütün kabineyi buraya toplayacağız” şeklinde yazışıp yazışmadıklarını, Erdoğan ailesi ile Zarrab’ın ilişkisini de soruyor. Bütün yaşadıklarıma rağmen bu operasyonu bugün olsa yine yapardım diyen Korkmaz, doğruları ağır hastalık altında geçirdiği günlerin gölgesinde tane tane anlatıyor. Bazıları konuşurken yalan söylediğini, iftira attığını, kazanmak için her yolu mubah gördüğünü anlarsınız ya…
Komiser yardımcısı Hüseyin Korkmaz da konuşurken doğru konuştuğunu, lafı eğip bükmediğini, sadece ve sadece hakikatin sesi olduğunu anlıyor insan.
İşte o tarihe not düşülen o röportajdan satır başları…
SIRADAN BİR KAÇAKÇILIK SORUŞTURMASIYDI AMA…
17 Aralık soruşturması 16 Aralık günü başlamadı. Soruşturma Eylül 2012 tarihinde başladı. O dönem hükümetle Cemaat’in arası gayet iyiydi. Soruşturmaya başladığımızda gayet sıradan kaçakçılık soruşturması olarak başladık. Ortada bakan yok, rüşvet yok. İlk ihbar mali şubeye geliyor. Biz arşiv çalışması yapıyoruz. Ortada bir rüşvet yok. Düz bir soruşturma başlamış. Soruşturma başladığında 2012 Eylül ayı.
BAKANLAR RÜŞVET ÇARKINA SONRADAN DAHİL OLDU
Biz bakanların rüşvet işlemine dahil olduğunu Nisan 2013’te gördük. Muammer Güler Ocak’ta bakan oluyor zaten. Operasyon başladığında Muammer Güler bakan bile değil. Zarrab’la tanışmıyor. Takvim gerçeklerine bakın. Muammer Güler’e, Zafer Çağlayan’a rüşvetleri görüntülemişiz. Gezi olayları filan var. Erdoğan, Gülen’e dön çağrısı yapıyor. Cemaatle hükümetin arasının iyi olduğu dönem çalışma yaptığımız zaman.
KURYE ŞÜPHESİ OPERASYONU ERKENE ALDIRDI
Operasyonun neden 17 Aralık’ta yapıldığının detaylarını bakın tarihe nasıl not düşüyor Hüseyin Korkmaz: “Operasyonun evraklarını açıp bakın. 25 Ekim 2013 tarihinde Muammer Güler’e gönderilmek üzere 3,5 milyon dolarlık rüşvet teslimatı var. Kurye mali polisin takip ettiğinden şüpheleniyor. Arkadaşlarımızın görüntülerini alıyorlar. Polis olduklarından şüpheleniyorlar. Soruşturmayı kimin yapabileceğini de biliyorlar; Mali ya da İstihbarat şube diyorlar. O yüzden Muammer Güler telefonda, ‘Ben araştıracağım, siz telefonda konuşmayın!’ diyor.
MUAMMER GÜLER: BUNU İŞLEME ALMAYIN SAKIN
Savcı bey, “Bakan TİB üzerinden dinlemeyi öğrenebilir” endişesiyle dinlemeyi sonlandırıp hemen fezlekenin hazırlanması talimatını verdi. 17 Aralık günü fezleke hazır hale gelince operasyon başladı. Operasyonun 17 Aralık’ta yapılmasının nedeni, Muammer Güler’in ekibinin fiziki takibi fark edip soruşturmanın peşine düşmesi. Emniyet’e geliyor alel acele. “Reza Zarrab ile ilgili ihbar gelmiş, bunu işleme almayın sakın!” diyor. Operasyonun nedeni net olarak dosyada belli.
17 ARALIK HARFİ HARFİNE HUKUKA UYGUNDUR
O gün gündemde dershaneler var. “O zaman sen dershanelerin kapatılmasından dolayı yaptın, cemaatçisin” diyorlar… 6 ay önce yapsan “Gezicisin!” derler. 3 ay sonra yerel seçim vardı. O zaman yapsak seçimleri maniple etmek için yaptın derler. Seçimden sonra yapsak ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri geliyor. Onu beklesek genel seçimler var. Savcı seçimi mi bekleyecek? Savcı dosyaya bakar, seçime bakmaz. Ona göre karar verir, işlemini yapar. 17 Aralık’ta da harfi harfine hukuka uygun olarak yapılmıştır.
CASUSLUK İDDİASI SİYASİ SÖYLEM
Tamamen siyasi bir söylem. Siyasi arenada alıcısı var. 17 Aralık’ta casusluk aranacaksa İran’ın finansal bir operasyonu var. Türkiye’de gerçekleştirebilmek için verdiği rüşvetler var. Zarrab’ın dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Necad’a bağlılık mektubu var. Bankalarda sıkıntı yaşayınca referans mektubu olarak Türkiye İçişleri Bakanı’nın mektubunu koyuyorlar. Kimin işlemleri bunlar? İran’ın işlemleri. Tanesi 100 bin dolardan 2 mektup imzalıyor Muammer Güler! Casusluk diyorlarsa budur casusluk.
100 MİLYON DOLAR RÜŞVET PAYLAŞMIŞLAR
Kimin ne kadar rüşvet aldığını bakın nasıl anlatıyor Korkmaz: “Altın ile para aklanırken Zafer Çağlayan’a işlemlerin binde 5’i, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’a binde 4’ü, gıda işine döndüklerinde de Zafer Çağlayan’a binde 4’ü, Süleyman Aslan’a da binde 3’ü rüşvet olarak verildi. 100 milyon dolar gibi bir rakama tekabül ediyordu.”
KORKMAZ, NE ZAMAN DUYGULANDI?
Basında aleyhine çıkacak haberleri önlemek için Mehmet Şimşek ve Ali Babacan’a giden Zarrab’ın, görüşme umduğu desteği bulmayınca adamına “Kendi kendimizi ihbar etmiş olduk” diyor. Ali Babacan’ın kendinden rahatsız olduğu bilgisi gelince Zarrab’ın elemanına “Bu ikisi biraz farklı” dediğini, görevi gereği tapeleri dinlediğinde duyan Korkmaz, o anki duygularını şöyle anlatıyor: “Mutlu oldum ki ülkem için. O gün fark ettim, körelmişim artık milyonları duymaktan. O gün bir bakan rüşvet almadı ya, bir bakan gibi davrandı, ülkem adına bir ışık gördüm. Duygulandım yani. İlk defa bir bakan, bakan gibi davrandı.”
ZARRAB GÖRÜŞTÜĞÜNÜ SATIN ALIYORDU
Zarrab, görüştüğünü satın alıyordu. Reza Zarrab’ın yaptığı o aslında, adamı ruhuyla birlikte satın alıyor. Gerçekten önüne yatırıyordu.
DEPODAKİ BİLGİSARDAN DELİL ÇIKARDILAR
Benim spark programında “Kabineyi burada toplayacağız!” şeklinde yazışma yaptığım iddia edildi ve bu iddia üzerine 25 Aralık’ta tutuklandım. Oysa ki ben o operasyonda görevli bile değildim. Yazıştığımı iddia ettikleri diğer polis de o operasyonda görevli değildi. Bu bilgisayarlara bizim huzurumuzda el konmadı. Hukuken, CMK’da yazılı kurallara göre el konmadı, hiçbirisinin bizim ya da avukatlarımızın huzurunda imajı alınmadı, bize veya avukatlarımıza imajı verilmedi, hâlâ da verilmedi. Hâlbuki hukuken bunların bizim gözümüzün ya da avukatlarımızın gözü önünde el konmalı, imajı alınmalı ve bize veya avukatlarımıza imajlarının aynı hash değerlerine sahip imajlarının verilmesi gerekir. Oynama yapıldığını gösteremeyelim diye bize imajlarını vermediler. Diyeceksiniz ki oynama yapıldığını nereden biliyorsunuz? Örnek vereyim size… Benim o bilgisayarla iddia edilen “Kabineyi burada toplayacağız!” denilen yazışmanın yapıldığı iddia edilen tarihte o bilgisayar daha emniyete alınmamış bile. Satıcı firmanın deposunda. Nasıl yazışacağım ben? ‘Yapmışsınız’ diyor savcı. Ben yapmadım, delili de o bilgisayarın o tarihte emniyet tarafından daha satın alınmamış olması! Oynama yapıldığı bariz belli.
TUTUKLANDI, 17 AY CEZAEVİNDE KALDI
Korkmaz, 17-25 Aralık yolsuzluk dosyasında görev alan polislere yönelik gerçekleştirilen gözaltı sonrasında tutuklandı. 17 ay cezaevinde kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra ABD’ye yerleşti. Reza Zarrab’ın yargılandığı davada tanık olarak yer aldı. 17-25 soruşturmasında görev alan polislerin gözaltına alınması sırasında kameraların karşısında “17-25 Aralık, Kral Çıplak. Hırsızdan korksak polis olmazdık be” sözleriyle bir dönemin özetini çıkardığında 28 yaşında genç bir komiser yardımcısıydı.
HİCRETTE VUSLAT…
Keşke rüşvet almasalardı, keşke çalmasalardı da bu operasyonları yapmasaydık diyen Hüseyin Korkmaz, hayatının son yıllarını geçirdiği ABD’de vefat ettiğinde 37 yaşındaydı. Bütün haberlerde adı "Hüseyin" olarak yazılsa da tam adı Hasan Hüseyin Korkmaz’dı. Adı bile başlı başına mesajdı…
Peygamber torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin katledilme pahasına zulümden korkup zalime boyun eğmedi.
Hasan Hüseyin Korkmaz da…