Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, 2025’in ilk çeyreğinde iç borç ödemelerinin yüzde 74,7’si faiz giderlerinden oluştu. Bu oran, bugüne kadar kaydedilen en yüksek seviye oldu. Aynı dönemde 117 milyar TL ana para, 346,4 milyar TL ise faiz ödemesi yapıldı. Faiz, ana paranın neredeyse üç katına ulaştı.
ERDOĞAN’IN FAİZ POLİTİKASI ETKİSİNİ SÜRDÜRÜYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” yaklaşımıyla şekillenen düşük faiz politikası, Türkiye’de kamu maliyesini derinden sarstı. 2018 sonrası Merkez Bankası’na yapılan müdahaleler ve sık başkan değişiklikleri sonucunda TL hızla değer kaybetti, enflasyon tırmandı.
YENİ EKONOMİ YÖNETİMİ, YÜKSEK FAİZİ KALICILAŞTIRDI
2023’te göreve gelen Mehmet Şimşek’le birlikte rota “rasyonelleşme”ye çevrildi. Ancak politika faizi yüzde 46’ya çıkarılırken, iç borçlanma maliyetleri de sert şekilde arttı. Böylece düşük faiz politikasının sonuçlarını telafi etmek için yüksek faiz ödemeleri kaçınılmaz hale geldi.
GEÇMİŞ YILLARA KIYASLA SERT ARTIŞ
İç borçta faiz oranı 2017’de yüzde 40 seviyesindeyken, 2020’de yüzde 31’e kadar gerilemişti. Ancak 2022’den itibaren tırmanış başladı: 2022’de yüzde 42,6, 2023’te yüzde 48,3, 2024’te yüzde 57,3 olan oran, 2025’in ilk çeyreğinde yüzde 74,7’ye yükselerek zirve yaptı.
DIŞ BORÇTA GÖRELİ RAHATLAMA
İç borçta faiz baskısı artarken, dış borçta kısmi bir düşüş gözlendi. 2025’in ilk çeyreğinde dış borç servisinde faizin payı yüzde 26,9’a geriledi. Ancak yıl sonunda bu oranın yeniden yüzde 35,7’ye yükseleceği tahmin ediliyor. Dış borçta da faiz/ana para oranı yüzde 55,6 seviyesinde.
2018 sonrası izlenen düşük faizli ekonomi politikalarının yol açtığı tahribat, bugün kamu borçlanmasında ağır bir fatura olarak geri dönüyor. Faiz düşürülmek istenirken, devlet daha yüksek faiz ödemek zorunda kalıyor.
